Modern çağın yaşam koşulları kadınları daha güçlü ve bağımsız bir hale getirdi. İş dünyasında ve sosyal hayatta güçlü kadın imajı çizmek kadınları özgürleştirirken bir taraftan da erkekleştirdi, dişil özlerinden uzaklaştırdı. Sonuçta kadınlar erkekleşti, erkekler kadınlaştı. Bu hafta kaybettiğimiz dişil özümüzü yeniden kazanmak için Eril Beril’den Afrodit’e / Modern Kadının Dişil Özüne Yolculuğu kitabını yazan Gülen Gündüz Yılmaz’la dolu dolu bir röportaj gerçekleştirdik.
“Eril Beril’den Afrodit’e /Modern Kadının Dişil Özüne Yolculuğu” üzerine bir kitap yazdınız. Şehir hayatı biz kadınlara kadınlığımızı unutturdu. Yeniden içimizdeki Afrodit’i nasıl ortaya çıkaracağız?
İçimizdeki Afrodit’i çıkarmak hem kolay hem de zor. Kolay kısmı, dişil özümüzün zaten içimizde olmasından. Bana sık sık “Benden de Afrodit çıkar mı?” diye sorulur. Ben de şunu sorarım: “Bir düşünün küçük bir kız çocuğu iken nasıldınız?”
Çocukluğunuzu hatırladığınızda, içinizdeki potansiyeli de anlarsınız. “Peki potansiyeli çıkarmanın zorlukları yok mu?” derseniz… “Bu kadar koşturma içinde eril bir şekilde koştururken nasıl dişil tarafa geçeceğim?”, “Yolculuğa eril hedef olarak nasıl bakılır?”, “Gerek kişisel, gerekse kolektif bilinç dışımızda dişilik ile ilgili türlü negatif kodlarla nasıl savaşacağız?” Tüm bu sorulara da cevap bulmanız gerekiyor. Bu cevapları bir günde bulamayacağınızı ama yolda ilerleyip içimizdeki Afrodit’i ortaya çıkardıkça da enerji dolacağımızı bilmemiz lazım.
İş dünyasında aktif oldukça ister istemez erkeksi tavırlar sergilemek zorunda kalıyoruz. Belden aşağı vuran, kural dışı oynayan erkeklere karşı nasıl davranmalıyız?
Erkeksi tavırlar sergilemeye toplum bizi itiyor, bu doğru. Ama buna mecbur değiliz. Farklı seçimler yapabiliriz. Doğamızı reddetmeden, bu ataerkil dünyada kadın olarak, dişil olarak da var olmayı seçebiliriz. Çok şükür, artık dünyada dişil liderlik konuşuluyor. Dişil liderliğin özünde olan empati, dayanışma, kapsama, sürdürebilirlik gibi özelliklerin cinsiyet bağımsız önemi konuşuluyor. Bu özelliklere hem kadınlar hem de erkekler sahip çıkmalı. Dünyanın artık buna ihtiyacı var.
Kadınlar hayatta pek çok zorlukla mücadele etmek zorunda kalıyor ve her zaman kuyruğu dik tutmak zorunda kalıyoruz. Güçlü bir kadın imajı vermek aslında bizi çok yoruyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ne yapmalıyız?
Evet yoruyor. Kolektif bilinç dışımız kadının daha aşağıda olduğu ile ilgili o kadar mesaj içeriyor ki, bizler erkekten çok erkek olmadığımızda kabul göremiyoruz. Bir erkek sinirlendiğinde ona “Aman ya erkek işte!” diye damga yapıştırılmaz. Ama “İşte kadın ya, duygularına hakim olamıyor” ya da “Kadın işte, muayyen günü” diye damga yapışır. Bizler de bu neden ile daha eril olmak zorunda kalıyoruz. Duygularımızı bastırdığımız, yardım isteyemediğimiz, başka insanlarla iş birliğine gitmek yerine her daim rekabetçi olduğumuz bir hayat yaşıyoruz. Bu hayatta bizi haliyle yoruyor.
Peki ne yapacağız? Duygular, sezgiler, dayanışma, kırılganlığını paylaşma gibi dişil özelliklerimize geri dönüş yapacağız. Eril özelliklerimiz de çok kıymetli evet, ama sadece eril özelliklere yaslandığımızda içimizde kocaman bir boşluk oluyor. Ve o boşluğu ne kıyafetler, ne yemekler ne de seyahatler doldurmuyor.
Beğendiğimiz bir erkekle iletişim kurarken kendimiz gibi mi olmalıyız yoksa onun beğeneceği biri gibi mi?
İçindeki Afrodit’i açığa çıkaran bir kadın, kimin onu beğendiğine kafa yormaz, o zaten akıştadır ve onun enerjisine insanlar kendiliğinden çekilir. Öte yandan etrafına sevgi yaydığı için odağında sadece kendisi değil çevresi de vardır.
Beğendiğimiz erkekleri kendimize nasıl aşık ederiz?
Bu konuda bir video çektim. Onu seyretsinler 🙂
https://www.youtube.com/watch?v=yf1r8hErvzk&t=295s
Hangi tür erkeklerden uzak durmalıyız? Vampir erkekleri nasıl anlarız?
Sezgilerinizi geliştirmelisiniz. Sezgilerimiz bize bizim için neyin iyi neyin kötü olduğunu söyler. Ama sezgilerinizi beslediğiniz, onları dinlemeye kendinize izin verdiğiniz sürece! Kadınlar erilleştikçe sezgileriyle bağlantılarını kaybediyorlar. Sadece sezgilerden bahseden bir bölümü de kitaba bu nedenle koydum.
Doğru kişiyi nasıl anlarız? Beyaz atlı prensle tanıştığımızda ona nasıl davranmalıyız?
Doğru kişiyi sezgilerimizle anlarız. Beyaz atlı prens metaforunda ise çok büyük sıkıntılar var. Bir kere prens olgunlaşmamış bir mertebeyi işaret ediyor. Biz Prens hayal edip Prens’lere çekilip sonra da o Prens’i beğenmiyoruz. Küçük Prens yerine Olgun Kral’ları çekmek gerekiyor ama Afrodit’i ile bağlantıda olmayan kadının Olgun Kral’la olabilmesi de zor.
Erkekler kadınları neden anlamaz? Kadınların ve erkeklerin düşünme şekli farklı mı?
Ne hissettiğimizi ve ne istediğimizi söylemediğimiz için anlamıyorlar. Kalbimizi açamadığımız için anlamıyorlar. Ne istediğimizi ve ne hissettiğimizi biz kendimiz bilmiyoruz, onlara da haliyle söyleyemiyoruz. Kendi analizlerimizi, kendi yorumlarımızı, düşüncelerimizi söylediğimizde hayatımızdaki erkek ile anlaşamıyoruz. Online Afrodit eğitimlerinin son seviyesinde kadınlar erkeklerle ilişkide ne kadar Eril, Anne ya da Çocuk’tan davrandıklarını fark ettiklerinde çok şaşırıyorlar. Kalbimizi açmak yerine bunu yapıyoruz, korkuyoruz inciniriz diye. Ama kalbini açmadığında nasıl aşk yaşayacaksın ki?
Erkekler annelerine benzeyen kadınları mı tercih ediyor? Annesi mi yoksa sevgilisi mi olmalıyız?
Sevgilisi tabii ki😊Ama bizim İçimizdeki Anne baskın olduğunda zaten Anne olarak biz davranıyoruz. Erkek de giderek daha fazla Çocuk’tan davranmaya başlıyor. Biz de bu durumdan mutsuz oluyoruz.
İstenen ve arzulanan bir kadın olmak için dişil özümüzü geri kazanmak için neler yapabiliriz?
Roller arası geçişleri bilinçli yapmalıyız. Hayatımızda en az alanı Afrodit rolümüz kaplıyor maalesef. Eril Beril ve Anne rolünü kapatıp Afrodit rolüne geçiş yapmayı bilinçli olarak gerçekleştirelim. Aşkı, sevgiyi, şefkati biz önce kendimize verelim. Yavaşlamak ve gevşemek için, hayattan haz almak için kendimize izin verelim. Aromaterapik yağlar, mumlar, duşlar, ormana bakmak ya da hiç bir ama hiç bir şey yapmadan yatmak… Bu ritüelleri bazı gün 5 dakika bazı gün 5 saat yapalım. Bunları kendine vermediğinde, kendin o AŞK olma haline girmediğinde karşına kim gelirse gelsin sen o sevgiyi alamıyorsun ve içindeki boşluk duygusu dolmuyor.