Ben on aylık doğmuşum. Doktorlar dokuz ay on günü başarıyla tamamladıktan sonra içerde normal hayata geçiş yaptığımı söylemişler. Tabii sene 1980, herhalde zırt pırt ultrason da yok. İçerde neye takıldığımı, neyle meşgul olduğumu göremiyorlar. Herkes merakla beni bekliyor. Bende tık yok. Annemin karnında mutluymuşum ki, kafama göre bir dünya kurmuşum. ‘İlişmeyin hacı. Belki ben böyle bir dünyaya doğmak istemiyorum. Benim keyfim yerinde arkadaş. Bakın siz işinize yeeaaa’ modunda takılıyorum. Fakat artık annemin vücut sınırları içerisinde çocuk odası takımımı düzerken bir ara karnının orta yerine kakamı da yapınca, kadını ameliyata almışlar. Keşke diyorum vakti gelince naz yapmadan çıkıverseydim uslu uslu dışarı. Belki sezaryen değil de normal doğsaydım, normal bir şekilde ilerlerdi hayatım da…
Kadın isterse normal doğum da yapabilir…
Kızım ise, artık dünyada yapacağı işlere dair nasıl bir hevesle planlar kurduysa içerde, 7 buçuk aylıkken geliverdi. 33 haftanın 4. Gününde fırladı paketten! Hikayeyi sondan başa doğru anlatıcam. Tarih: 28 nisan 2017. Yer: Çanakkale Devlet Hastanesi’nin bir odası. Ağlayarak tuvalette ‘Ben nasıl normal doğum yaparım ya?! Yapabilir miyim? Yapamam. Yok yaparım. Ama hiç hazır değilim ki! Yaparım yaparım! Yapamam ya yapamam! Yaparsın kızım, sakin ol. Unutma… Kadın isterse her şeyi başarır, kadın isterse her şeyi başarır!’ diye diye kendi kendime gaz veriyorum.
Pazartesi günü hastaneye nakledilmişim, erken doğurmayayım diye bana ilaç veriyorlar. Ben de perşembeye, yani o güne kadar (Öykü’yü karnımda bu kadar zaptedebildim) 4 gün boyunca yatakta yatmaktan sıkıldığım için ve yanımda bir kitap da olmadığı için, hayatımı dizi şeridi gibi gözden geçirmişim. Dizi diyorum, çünkü sıkıntıdan kariyerimi düşünüyorum o yatakta yatarken. İlk işim Kadın İsterse. Yani oralara kadar gitmişim. Yav ne güzel işti. Ne heyecanlanmıştım. Hülya Avşar ne güzel oynamıştı. Birol Güven de bu piyasadaki en sağlıklı kafaya sahip, en doğru dürüst yapımcıymış şimdi anlıyorum falan derken, o dizimizde bir sloganımız vardı izleyenler hatırlar. Canan karakteri yani Hülya Avşar, her bölümde evin kış bahçesine çıkar kameraya bakarak kadınların her zaman ve her durumda güçlü durmasına dair bir şeyler söylerdi. (En zevkle yazdığım satırlardı) En sonunda da hep ‘Unutmayın. Kadın isterse, her şeyi başarır!’ diyerek bitirirdi monoloğunu. O gün, hiç ummadığım bir yerde, ummadığım bir zamanda ve ummadığım bir şekilde doğurmaya hazırlanırken kendime bunu söylüyorum işte: Kadın isterse her şeyi başarır!
Hamilelik kafası başka bir şey
Demek gerçekten bir hamilelik kafası var. Bir de doğuma hazırlık aşamasında hormon kokteyliyle coşuyormuş o kafa. Nasıl anlatsam… O an önüne bir uzay kapsülü koysalar bir tekmeyle aya göndereceksin. Bir formül koysalar saniyede çözüvereceksin. Bir anda kendini Afrika ülkelerindeki o kirli sular yüzünden çocuklar ölmesin diye sıhhi tesisat devrimi yapan Bill Gates sanıyorsun, akabinde Bill’in çılgın karısı Melinda gibi hissediyorsun, az sonra yanında çalışanları tesisat uzmanı Paul, sonra üç kardeşini kirli atıklar yüzünden kaybeden Afrikalı arkadaş, sonra Hindistan’daki o sıhhi tesisat için devrim tuvaletini kuran japon eleman; en sonunda da o kanallarda süzüle süzüle akıp giden b.k gibi hissediyorsun! Saniyenin dörtte birinde çok güçlüsün ve sonrasında çok zayıf. Ve bu hadise hep başa dönerek böyle ilerliyor. Bilmiyorum anlatabildim mi vaziyeti. Güçlü olmak ve öyle kalabilmek için bir şeylere sarılmak istiyorsun. Dua ve kelimelerin gücünü çağırıp duruyorsun. Dakka başı Ayet-el kürsü okuyorsam, arkasından slogan hazır: Kadın İsterse, her şeyi başarır. Amin.
Kadın İSTERSE diyor ama bak. Ben normal doğum yapmayı istemiyorum ki! Sorun orda. Cahillikten değil, korkudan. (Korkmak değil de cesaret edememek, salaklıktır. Yani aslında salaklıktan. Ama canım çok tatlıymış napıyım) Gördüğüm, bildiğim bütün hamileler normal doğum istiyor. (Sırf normal doğum yapmak için doktor değiştiren var, diyorum herhalde bu kadın mazoşist!) Ama haklılar, bebek için de annenin doğum sonrasında en hızlı toparlanması açısından da normal doğum da normal doğum diye ısrar etmekte yerden göğe kadar haklılar. Ama ben hiç orda değilim. Karnımda açılacak yarığın yara izini düşünüyorum; dövmem olacak kızımdan bana hatıra diye yıllarca okşamayı planladığım sezaryen yara izimi hayal ediyorum mutlu mutlu. O normal doğumcu aklı başında, kültürlü, mantıklı, sağduyulu, muhakeme yeteneği gelişmiş kadınları tanıyorum, ben de onlar gibiyim aslında; bu yüzden benim de onlardan biri gibi davranmam gerekiyor ama yapamıyorum. Onlar normal doğum üstüne cilt cilt kitaplar okuyorlar. Ama ben daha televizyonda ciyak ciyak bağıra bağıra doğuran bir kadın sahnesi görünce, odalara kaçıyorum. Normal doğum bana gerçekten çok uzak…
Kendi doğum hikayemi mi yazamayacağım?!
Ah ya, dört duvar arasında çayını kahveni içe içe, totişten uydura uydura senaryo yazmanın yağını yiyeyim. Ben ki, olmayan karakterlere satır satır kaderlerini çizmişim, kendi doğum planımı da önceden yapmaz mıyım? İstanbul’da en iyi doktorlardan birine gidiyorum. Yaşım 37 olduğu için sezaryen doğumda hemfikiriz. (Yani. Ben şimdi nasıl sevmem her muayenede İstanbul dışında bir yerde bir ailenin aylık ev kirası olabilecek kadar yüklüce bir ödeme yaptığım doktorumu) Ataşehir Memorial hastanesinde tatlı tatlı doğurucam. Havai fişek hizmeti olmasa da operasyondan çıktıktan sonra kafamdan konfetiler falan yağacak, ben buna hazırladım kendimi.
Bir yandan hamile hamile çalışıyorum. Tabii 15968575 tane test istiyorlar, para gerekli. ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ adlı dizinin diyalog yazarıyım o ara. Dizimiz pat diye bitiyor. Annem, ablam yanımda İstanbul’da. Aylardan mart. Benim kız Haziran 11’de gelecek, öyle dediler. Ben Ataşehir Memorial’den vazgeçtim. Balıkesir Kaz Dağları’nda da evim var. Orda da özel hastane var. Kızlar dedim, annem ve ablama; ben gideyim, biraz kafamı dinleyeyim, çok yoruldum. Belki biraz da şu benim kitaba (bitmeyen romanım) çalışırım. Aaa olur mu tek başına seni bırakmayız cart curtlara karşı cevabım da hazır: Daha doğuma 3 ay var. Hem yalnız değilim ki. İçimde Öykü var. Yine de en fazla 1 ay sonra annem yanımda olacak. Kararımız bu. Sen o 1 ay dolmadan ben bir doğur! Ama bir avazda diyorlar ya, Allah’ım o nasıl yerinde bir dilekmiş. Ne yazık ki ben bir avazda değil, beş günde doğurdum; üzerine bir de miyom doğurdum!
Rabbim, benim için şöyle mi dedi artık: ‘Bu kulum azıcık kıt akıllı. Normal doğumdan korktuğuna göre. Bugün ben olayları farklı geliştireyim de, özel yerine devlet hastanesine gönderiyim şu şaşkını. Orda gerekeni yaparlar!’ 23 Nisan Pazar günü, kanamayla beraber doğumumu gerçekleştireceğimi sandığım özel hastaneye, orada 35 haftanın altıdaki doğumları yapmadıkları için Balıkesir Devlet Hastanesi’ne, orada da boş küvez kalmadığı için Çanakkale Devlet Hastanesi’ne götürüldüm. Pazar akşamından perşembeye kadar zaman zaman hafifleyen sancılarla cebelleştim durdum.
Sezeryan mi, normal doğum mu?
Perşembe sabahı, doktor ‘Bugün doğurabilirsiniz’ diyince ve ‘sezeryan değil mi?’ sorusuna ‘Hayır, normal doğum için hiçbir engeliniz yok.’ cevabını alınca karnımdaki sancılar kafama çıktı sanki bir anda! Kulaklarım uğulduyor. Annem bir şeyler söylemeye yelteniyor, kadıncağızı gürleyerek susturuyorum ve itiraz etmeye çalışıyorum. Ama aklıma hiç de mantıklı bir açıklama gelmiyor. Tek diyebildiğim ‘Ama erken doğum bu. Dikkatli olmak gerek. Bebek çok küçük olucak. Dışarı çıkarken zarar görmemeli. Ameliyatla almak en doğrusu değil mi?’ gibilerinden zırvalıyorum. Tabii doktor beni dinlemedi. Sonra anneme ‘Kızınız neden böyle davranıyor’ demiş. Sonra da bana: ‘Yelda, hayatımda ilk defa senin gibi bir hasta görüyorum’ demişti. Kadın beni deli sandı herhalde! Akşama kadar aralarda kontrole gelip nasılsın diye sorduğunda; şiddetlenen sancılar yüzünden az önce çığlık çığlığa kıvranan ben değilmişim gibi, ‘iyiyim, her şey yolunda. Pek ağrım da yok’ diye yalan söylüyorum. Sanki koridora kadar taşan acılı feryatlarımı duymuyor. Benim aklımda hala, bugünü atlatıp ertesi gün başka bir doktorla karşılaşacağım için (Devlet hastanesinde her gün başka doktor oluyor) sezeryanımı yarına ertelemek var. Bir yandan da işte o gün tuvalette sahiden normal doğum yapabilir miyim? Onu düşünüyorum. Kendime gaz veriyorum arada. ‘Kadın İsterse her şeyi başarır, unutma’ diye. Ama bir sancı bastırınca nedense unutuyorum bunu.
“Kutsal işkence”
O hayalini kurduğum sezeryan uykusuna hiç dalamadım. Akşama doğru sancılar dayanılmaz bir hal aldı ve beni doğumhaneye götürdüler. Doğum sırasında bir hormon salgılanıyormuş ya, hani anne o an çektiği acıları unutuyormuş. Herhalde bende o hormon salgılanmadı o gün. Çünkü o acıları çok net hatırlıyorum. ‘Allaaaammm kime ne yaptım ben? Kimin canını yaktım da ahını aldım! Neden neden neden bu işkenceyi çektiriyosun bana’ gibilerinden canhıraş bir vaziyette bağırıyorum. Hemşire de yanıma gelmiş, ‘Aaa ama öyle işkence deme, bu çok kutsal bir şey’ falan diyor. Herhalde bana güç vermeye çalışıyor ama olmuyor işte. Arada sancı gidiyor, birkaç saniye kadar ama. O zaman da içerde çekirdek çitleyen hemşirelerin çit çit seslerini duyuyorum! Bir ara dayanamayacağımı düşündüm artık. ‘Ben kalkıyorum, beni hemen özel hastaneye götürün! Burdan gidiyorum’ falan dedim. Doktor geldi, beni şu anda hiçbir hastanenin kabul etmeyeceğini çünkü doğurmak üzere olduğumu söyledi. Ve gerçekten de, ben doğurdum! Normal bir şekilde belki iki belki üç ıkınmada o şaşkın bakışı gördüm karşımda. Şükürler olsun Rabbim, diye bağırdım! O anı hayatım boyunca unutmayacağım. Öykü 1900 gramlık minnaklığıyla, ‘Noldu ya, nerdeyim ben? O aylardır tepemde car car konuşan kadın sen misin? Anne?’ der gibi yüzüme bakıyor.
İyi ki sezeryan olmamış iyi ki…
Sadece o kızımla ilk karşılaşma anım için bile o sancıları çekmeye değermiş. Kızımı koynuma verdiler. Aaa hemen baktım alttan parmağıma sıkı sıkı yapıştı eliyle. Dedim Allahım hiç bırakmasın elimi… Sonra aldılar kenara, etrafını sardılar, böyle bir kontroller falan yapıyorlar yüzlerde tatlı tatlı gülücüklerle. ‘Hayatı boyunca etrafında hep iyi insanlar olsun, onu hiç yalnız bırakmasınlar, çok sevsinler ama çok’ diye dilekte bulundum.’ O ilk başta gıcık olduğum doktoruma da şimdi her aklıma geldikçe dua ediyorum. Belki biraz sancılı oldu ama; epidralsiz, çatır çatır doğurdum, hala inanamıyorum! Dizimiz Kadın İsterse şimdi yayında olsaydı, ordan Canan’ın ağzıyla benim gibi şaşkınlara seslenirdim.: ‘Hanımlar! Normal doğumu isteyin ve korkmayın. Bunu da başaracak kadar güçlüyüz biz. Çünkü kadın isterse, her şeyi başarır!’