Yazı İçeriği
Yazın gelmesiyle birlikte tatil planları yapılmaya başlandı. Korona virüs gölgesinde bir yaz bizi bekliyor. Karantina günlerinin stresini atabileceğiniz, daha önce hiç korona virüs vakası görülmeyen Gökçeada bu sezon yaz tatili için en iyi adres diyebilirim. Uçsuz bucaksız kumsalları, mis gibi kekik kokusu ve eşsiz doğası ile gelin Gökçeada’yı daha yakından tanıyalım.
Ege’nin kekik kokulu adası, izole tatilin adresi: Gökçeada
Terk edilmiş Rum köyleri, kekik kokulu tepeleri, asırlık zeytin ağaçları, sokaklarda özgürce dolaşan keçileriyle Gökçeada yazın son günlerinde sizi bekliyor.
Hayatta en sevdiğim şey; yeni yerler keşfetmek! Emile Zola’nın çok sevdiğim bir sözü var: “Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez.” Seyahat etmek keşif duygumu başlı başına bir maceraya dönüştürüyor ve yaratıcılığı kesinlikle tetikliyor. Yeni insanlar tanımak, yeni hikayeler dinlemek, daha önce bilmediğim kokular içime çekmek bana mutluluk veriyor. Gökçeada işte tam da bu duyguları bana hissettiren çok özel bir yer…
Yaşayan tarih: Eski Rum köyleri
Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada gezi tutkunları için oldukça ilginç bir yer. Bir adadan ziyade, pek çok şeyi bulabileceğiniz küçük bir şehir gibi. Burada adeta yaşayan bir tarih var, ancak adanın üzerine sanki ölü toprağı serpilmiş. Bu küçük şehrin merkezinde eski Rum evleri ve yeni binalar birbiriyle o kadar zıtlaşmış ki.. Uzaktan bakınca adeta bir kaosun içerisine düşmüşsünüz hissi veriyor. Neyse ki adanın diğer yerleri görülmeye, gezmeye ve yaşamaya değer.
Homeros’un İlyada Destanı’nda Imbros adıyla geçen Gökçeada, yavaş şehir ağına (Cittaslow) katılan ada kumsalları, köyleri, otantik kahvehaneleriyle sizi bekliyor. Adada pek çoğu boş, bakımsız ve çürümeye terk edilmiş eski Rum evleri ve sayısı neredeyse bini geçen manastırlar eskiye dair pek çok sırrı kulağımıza fısıldıyor. Bu evlerin acilen bir turizm planlamasıyla ziyarete açılması ve adanın turizm potansiyelinin arttırılması gerekiyor. Bu anlamda Zeytinli Köyü örnek olabilir. Hâlen küçük bir Rum kökenli nüfusun yaşadığı bu sevimli köy, ayrıca Fener Rum Patriği Bartholomeos’un doğum yeridir. Rumca adı “Aya Teodoroi”dir.
Bunları yapmadan dönmeyin:
Marmaros Şelalesi’ne gidin
Gökçeada’daki Marmaros Şelalesi doğal bir mucize desek yalan olmaz herhalde. Şelaleye yemyeşil bir vadiden geçilerek ulaşılıyor ve şelale 38 m.’den sularını üstümüze boca ediyor.
Yazın suları iyice azalan Marmaros Şelalesi, sularını dere aracılığıyla Marmara Denizi’ne gönderiyor. Marmaros Şelalesi çevresi bir doğa yürüyüşü cennetidir ve Gökçeada’nın en etkileyici doğa yürüyüşü parkurları arasında yer alır. Gitmişken görmeden dönmeyin.
Aydıncık’ta sörf yapın
Aydıncık yaz aylarında Gökçeada’nın en gözde plajı. Altın gibi kumsalının uzunluğu yaklaşık 2 kilometre kadar var. Dilerseniz sahilde kamp da yapabiliyorsunuz. Burayı en özel kılan detay ise rüzgar sörfü için oldukça özel bir mekan konumunda olması. Ege’deki rüzgâr koridorunun başlangıç noktası olarak kabul edilen Gökçeada güney sahilleri rüzgâr hızı ve yönünün uygun olması nedeniyle rüzgâr sörfü tutkunları için benzersiz bir yer. Gökçeada‘da rüzgar sörfüne elverişli gün sayısı 300 civarındadır. Bu ortam profesyonel sörfçüler için az bulunan bir fırsattır. Sörfe merakınız var ve hazır tatile gelmişken denemek isterseniz, rüzgar sörfü ve kite sörf eğitimi veren bir Sörf Eğitim Merkezi’de mevcut. Size bu konuda yardımcı olacaklardır.
Aydıncık Burnu sadece sörf için değil, dalış için de ideal bir yer. Burnun yaklaşık 1.5 mil açığında, 27 m. derinlikte, Çanakkale Savaşı’ndan kaldığı tahmin edilen bir batık gemi bulunuyor. Dünyanın her yerinden gelen tecrübeli dalıcılar için büyüleyici bir tecrübe sunan Aydıncık Plajı’nın tadını sadece yüzerek de çıkarabilirsiniz.
Laz Koyu’nda yüzün
Hasan abi aynı zamanda adanın her yerini bilen, hatta karşı kıyılara da hakim tecrübeli bir balıkçı. Yüzmek için bizi adanın en güzel plajı Laz Koyu’na götürdü. Bu koyu seçmemizin nedeni kesinlikle Hasan Abi’nin Karadenizli olması değil! Bilakis, adanın sert rüzgarları bu koya ulaşmıyor ve deniz her zaman çarşaf gibi dümdüz ve tertemiz. Koya, Şirinköy’den Kapıkaya istikametine doğru gidildiğinde ulaşabilirsiniz. Doğal yapısıyla ve güzelliğiyle Laz Koyu hoşça vakit geçirebileceğiniz adanın en güzel kumsallardandır.
Gökçeada Kaya Mezarı- Nekropol Alanı’nda gizemli mezarları ziyaret edin
Gökçeada ‘nın en güzel manzarasına bu iki kişilik mezar bakıyor. Adada bulunan ve tam olarak ne zamandan kalma olduğu bilinmeyen iki kişilik mezarlığın hikayesini öğrenmek isterdim açıkçası. Muhtemelen birbirini çok seven iki kişi burada birlikte ebedi istirahatine çekilmiş.. Kaya içerisine oyulmuş ve dikdörtgen şeklinde olan mezarlıkların yakınına araç ile gitmek mümkün değil, 3-4 dakikalık bir yürüyüş yolu var. Mezarların yanına gelip, tepeden denize baktığınızda şahane bir manzara sizi selamlıyor. Uzun uzun bakmak ve bir süre orada öylece kalmak istiyorsunuz.
Nekropol Alanı Aydıncık’ı Uğurlu’ya bağlayan asfalt yolun sağında Kokina mevkinde yer alan Gökçeada Nekropol Alanı; 1985 yılında I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilmiş. Buradaki kaya mezarlarının kalıntılarının MÖ 3000 yıllarına ait olduğu belirtiliyor. Mezar kalıntıları Aydıncık Mevkii yakınlarında yer alıyor ve geceleri burası yıldızları izlemek için şahane bir yere dönüşüyor.
Flamingolarla dans
Aydıncık’ta bulunan ve Tuz Gölü olarak adlandırılan lagün gölü, Gökçeada’nın güneyinde, doğu batı yönünde uzanıyor. Uzaktan kıraç ve çok da özelliği olmayan bir yer görüntüsü veren göl aslında özellikle İlkbahar ve Sonbahar aylarında pek çok kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Hatta flamingo, angıt, suna, ördek türleri, yağmurcun türleri, kum kuşu türleri, martı türleri ve öcüler gibi ada genelinde 80 kuş türü tespit edildiği bilgisini de ayrıca paylaşayım.
Flamingolar, Gökçeada’nın sadık ziyaretçileri. Hayvan türlerinin az olduğu ve sıradışı doğa koşullarının bulunduğu yerleri seçen bu kuşlar, tuzlu ve sodalı sığ sularda yaşıyorlar. Gökçeada’daki Tuz Gölü tüm bu ihtiyaçlarını karşılayacak özelliklere sahip.Doğa fotoğrafçılarının kaçırmaması gereken dönemler bunlar! Gölün Kefaloz Plajı cephesinde siyah renkli çamur oluşumu yer alıyor. Bu siyah çamurun çeşitli hastalıklara iyi geldiğine inanılıyor. Güzelliğine düşkün olan kadınlar deneyip, güzelliğine güzellik katabilir.
Peynir Kayalıklarını mutlaka görün
Kuzu Limanı’nın hemen solunda yer alan Kaşkaval Burnu, peynir kayalıkları diye adlandırılan heykelsi ve ilginç kaya oluşumlarına sahip. Kaşkaval Kayalıkları üst üste dizilmiş peynir kalıplarını andırdığı için bu ismi koymuşlar ve bu özel şekiller sadece denizden tekne ile görülebiliyor. Moda çekimleri için oldukça hoş olabilecek bu özel yeri görmenizi tavsiye ederim. Hatta halk arasında bu kayalıklarla ilgili bir efsane de kulaktan kulağa dolaşıyor. Efsane, sayısız keçi ve koyuna sahip zengin, inatçı, cimri ve yaşlı bir kadınla ilgili. Yaşlı kadın peynirlerini kimseyle paylaşmamış, cennete gidebilmek için yüzlerce yuvarlak kalıp peyniri üst üste dizmiş. Karnı çok aç olan küçük bir çocuğun isteğini de reddetmiş ve onu kovmuş. Efsaneye göre Tanrı cimriliği yüzünden kadını cezalandırmış. Kadını ve peynirlerini taşa dönüştürmüş. Kaşkaval Burnu bu şekilde oluşmuş. Kaşkaval Kayalıkları, bot ile Kaleköy Limanı’ndan yaklaşık 15 dakikalık, Kuzu Limanı’ndan 5 dakikalık mesafede bulunan önemli bir dalış noktası özelliği taşıyor.
Yıldızkoy’da Su Altı Milli Parkı’nı ziyaret edin
Yıldızkoy Gökçeada’nn en özel koylarından. Burası sualtı milli parkı içerisinde ve denizi koruma altında. Koyun heme girişinde denize girmek çok keyifli değil ve zaten genellikle deniz dalgalı oluyor. Kumlu plaj sevenler için taşlık olan bu koy çok ideal bir yer değil. Ancak koyun hemen girişinde değil ama, kayalıkların olduğu yerden denize girip, suyun altını seyredebilirsiniz. Koydaki kumtaşlarının, deniz suyu ve bakteriler tarafından aşındırılması sonucunda inanılmaz güzel taş heykeller çıkmış ortaya. Ayrıca Yine Yıldız Koyu’ndaki kaya katmanları da mutlaka görülmesi gereken doğal anıtlar.
Koyun çakıllı ve kayalık yapısının, sualtında da ilk metrelerden sonra karadaki gibi olduğu söyleniyor. Kıyıdan açılmaya başladığınızda 9-15 kadar derinleşen deniz yine 6-7 metrelere yükselerek sığlaşıyormuş. Aldığım bilgilere göre; karadaki kaya oluşumları, koyun sağ ve solunda sualtında sürüyor. Fakat koyun ortasından dalıp yüzmeye başlandığında 12. metrede başlayan sazlığı izlerseniz 25 metrelerde bir sualtı cennetine ulaşabilirsiniz. Kayalardaki renk cümbüşü, çeşit çeşit balıklar, kayaların kum ile birleşim noktalarındaki böcekler, dalış yapanlar için eşsiz bir görüntü sunabilir. Dalıp, denemek de fayda var derim.
Poseidon yoksa atlarını Yıldızkoy’da mı dinlendiriyordu?
Yunan Mitolojiine göre Gökçeada (İmroz) ve Semadirek adaları arasında Akhilleus’un annesi Thetis’in sarayı, Gökçeada ile Bozcaada (Tenedos) adaları arasında ise Poseidon’un kanatlı atlarının ahırları bulunuyor.
Homeros’a göre İmrozlular Troya savaşı sırasında Troyalıların yanında yer almışlar. Yunanlı savaşçı Achilles tarafından esir edilen ve Limni’ye köle olarak satılan Troya Prensi Lycaon, İmroz Kralı Etion tarafından büyük miktarda para ödenerek kurtarılmış.
Antik tarihçi Thoukydides, İmrozluların Atinalı göçmenler soyundan olduklarını ve Hellen dilini de Atinalılar gibi İon lehçesiyle konuştuklarını söylüyor.
Luwi dilinde “Yüce AnaTanrıça” anlamına gelen “Imaura” sözcüğünün Hellenağzında önce Imuros, daha sonra da Imbros’a dönüştüğü söyleniyor. İmbros, çorak topraklardaki bereket tanrısı anlamına geliyor.
“Denizin diplerinde, uçurumlarda,
Tenedos’la kayalık Imroz arasında
Bir mağara vardır;geniş,kocaman.
Dinlendirirdi orada atlarını POSEIDON; yeri sarsan.
Çözdü arabadan,tanrısal yemlerini koydu önlerine.
Bağladı ayaklarına altın zincirler
Bunlar kırılmaz,çözülmez zincirlerdi
Efendileri gelene dek ayrılamazlardı oradan
Kendi de Akhalar’ın ordusuna doğru yürüdü gitti.
İLYADA XIII-33., HOMEROS
Tepeköy ve Yıldız Koyu’nda gün batımını izleyin
Deniz Tanrısı Poseidon’un adasında güneşin, denizi kızıl ve sarı renklerin tonlarına boyadığı o muhteşem gün batımlarını izlemeden Gökçeada’dan dönmeyin. Tıpkı Nemrut Dağı’nın zirvesinde gün doğumundan nasıl keyif aldıysam, burada da gün batımı için aynı lezzeti aldığımı söyleyebilirim. Gökçeada’da güneş en güzel Yıldız Koyu’nda ve adanın en yüksek noktası olan Tepeköy’de, 650 yıllık anıt çınarın olduğu yerde batar. Her iki yerde de arka fon Samothrake (Semadirek) Adası’dır.
Tepeköy, 15 Ağustos’ta Meryem Ana Panayırına ev sahipliği yapar. Avustralya’dan Yunanistan’a eski adalılar o tarihte adada olmaya özen gösterirler. Adayı, eski sakinleriyle birlikte yaşamak isterseniz bu tarihlerde orada olmaya çalışın. Tıpkı bayramlarda ve tatillerde olduğu gibi bu tarihte de otellerde hatta pansiyonlarda yer bulmak zorlaşır. Bu tarihler için planınızı önceden yapmalısınız. Otellerde yer bulamazsanız adada ev pansiyonculuğu oldukça yaygın. Şansınızı ev pansiyonlarından yana da kullanabilirsiniz.
Gökçeada’ya nasıl gidilir?
Gökçeada’ya ulaşım sadece deniz yoluyla sağlanıyor. Gestaş tarafından düzenlenen deniz ulaşımında, 1 arabalı feribot ve 1 deniz otobüsü kullanılıyor. Adanın keyfini çıkarabilmeniz için kesinlikle arabayla gelmenizi tavsiye ediyorum.
Yaz döneminde İstanbul-Gökçeada arasında hergün sabah ve gece olmak üzere karşılıklı olarak otobüs seferleri yapılıyor. Otobüsler kalkış ve varışlarını adanın içinden yapıyor. Kış döneminde otobüsler adaya geçmiyor. İstanbul-Çanakkale otobüslerine binerek Eceabat’ta inmeniz ve oradan Kabatepe minübüsüne binmeniz gerekiyor.
Adada aslında bir havaalanı bulunuyor, ama uçak seferleri yapılmıyor. Uçak seferleri başladığında adanın turizm potansiyelinin daha fazla artacağını ve olumlu yönde değişimlerin olacağını düşünüyorum.