Dünyanın hemen hemen her yerinde kadınlar aynı kaderi yaşıyor birbirlerinden haberleri yokken. Hikayeler benzer, karakterler farklı. Kimi eşinden şiddet görüyor kimi aldatılıyor kimi sevdiği kişinin evlendikten sonra değiştiğini fark edince iş işten geçmiş durumda oluyor. Öyle ya da böyle pek çok kadın şiddeti bazen vücudunda bazen ruhunda hissediyor. Instagram’ın “Mutfakta Bebek Var” hesabıyla sevilen ve 430 bin takipçisiyle bilinen siması Kadriye Altınbaşak da biraz kendi hikayesinden biraz da diğer kadın hikayelerinden yola çıkarak çok sert bir kitap yazdı. Koca kitap, öyle güzel bir dille yazılmış ki, bir solukta okunuyor ve başucu kitabı haline geliyor. Kadriye Altınbaşak, 10 günde yazdığı 280 sayfalık “Ne Bileyim Seviyo Sandım” şiddet mağduru milyonlarca kadını anlatıyor ve “Kadınlar susmayın” diyor. Kadriye Altınbaşak ile hem kitabı hakkında hem de “Instamom” olma hikayesi hakkında konuştuk.
Kadriye Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
Kadriye Altınbaşak ben. İzmir’in kurtuluş gününde Amasya’da doğdum. Sanırım ondan bir İzmir aşığıyım. Bütün okullarımı İstanbul’da okudum. Çiçekçilik yapan bir adamın ve evlatlarını geçindirmek için uzun yıllar evlere temizliğe giden bir kadının en büyük çocuklarıyım. 2 kızım var; biri 9, diğeri 4 yaşında. Küçük kızım doğduktan sonra diplomasını çekmeceye kaldırmış, hayatı kaçırdığını sandığı yerden sımsıkı tutmuş biriyim. Zorluklar yaşamış ama asla yıkılmamış bir kadınım. Şimdilerde birçok sosyal sorumluluk projesinde, özellikle kadınlarla ve çocuklarla ilgili konularda gönüllü hizmet veriyorum ve daha 15 gün önce bir kitap yazdım.
10 GÜNDE YAZDI, 40 BİN SATTI
Kitabınız çıktı, 40 bin satış rakamı var şimdilik. Kitapla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Evet, kitabım çıkalı çok kısa bir süre oldu ama 40 binlere geldik, belki de geçmişizdir. Yayın evinin kapısını çaldığımda “Bende bir kadın var adı Melike, bu kadın tüm kadınlara ışık olmak istiyor, yardımcı olur musunuz?” demiştim. Yayınevi sahibi, “Kitabı okumadan karar veremem” deyip beni göndermişti. Pes etmedim ve ısrarla kitabımın arkasında durdum. Çünkü Melike’nin hayatı herkese tanıdık gelecekti. Kimisi kendini görecekti, kimisi annesini, ablasını, kardeşini ama mutlaka birilerine benzetecekti Melike’yle Hakan’ı. 10 gün gibi kısa bir sürede 280 sayfalık bir kitap yazdım. Niyetim kadının gücünü göstermek, yıkılsa bile nasıl ayakta durduğunun canlı örneğini sergilemekti. Yayınevi kitabımı basacağını söylediğinde sevinçten çığlık atmıştım. O kadar güveniyordum Melike’ye, o kadar güveniyordum kendime.
MELİKE’NİN YAŞADIĞI BENİM HAYATIM GİBİ
Kitabın kahramanı Melike, Hakan’la yaşadığı evlilikte her türlü sıkıntıyı görüyor. Melike ile Hakan kim?
Melike, herkesten biraz aslında. Biraz ben, biraz siz, dedim ya belki anneniz belki ablanız kardeşiniz. Ben Melike’ye “O benim” diyeyim, siz “Olur mu bu benim hayatım, Melike benim” diyebilirsiniz. Öyle ki kitabı okuyup yorumlayan birçok kişi “Ben sana ne zaman hayatımı anlattım da sen kitabını yazdın” demişlerdi. Bu yüzden “Melike herkes, bütün kadınlar” diyorum. Melike, eşinden hem fiziksel hem psikolojik şiddet gören bir kadın. Melike sürekli buna katlanır, “Bu benim imtihanımdır” der, oysa neyin sınavına hazırlandığını bilemeyecek kadar sığlaşmıştır. Bu sefer kucağında küçücük bir de bebeği vardır Melike’nin. Hayatı zorluklarla geçmiş, yeri geldiğinde aç kalmış, şiddet görmüş, hor görülmüş, psikolojik şiddete maruz kalmış bir kadın Melike.
DAMDAN DÜŞMEYEN ŞİDDETİ ANLAMAZ
Çok can alıcı bir sorunla ilgili bir kitap yazmışsınız. Bu meseleye eğilmek nereden aklınıza geldi?
Sosyal medya da büyük bir sayfam var. Bana her gün 1000-2000 mesaj gelir. Bu mesajların birçoğu “Kadına yönelik şiddet, aldatılma, tehdit hele de çocukla tehdit ve daha bir sürü huzursuzluk” içerir. Ben bu konuda uzman değilim, bunu oldukça başarılı şekilde yürüten uzmanlarımız var. Hemen hemen her gün okuduğumuz haberlerde veya makalelerde, daha anlamını bilmediğimiz birçok yabancı terimlerle “kadına şiddeti” önlemek adına birçok şey yazılıp çiziliyor ama bu yazılanları maalesef damdan düşmeyen anlamıyor. Bu yüzden “Ben de damdan düştüm, halinizden ancak ben anlarım” diyerek yazmaya başladım. Sonra birçok kişiden “Aaa biz bu yönden hiç düşünmemiştik” gibi yorumlar gelince açıkçası pek bir sevindim. Demek yalnız değildim, benimle birlikte birçok kişinin ortak yarasıydı. Ve “Neden bir kitap yazmıyorsunuz” diyenlerin sözlerini daha fazla kulak ardı etmeyerek yazmaya başladım.
HER AKŞAM ÇİÇEK OLMAZ
Çağımız evliliklerindeki sorun ne?
Çağımız evliliklerinde en büyük sorun “Çok çalışmak zorunda” oluyor oluşumuz. Aileler haftada 1 gün kendilerine ancak vakit ayırır hale geliyor. Hele de kadın erkek aynı anda çalışıyorsa, iki yorgun beden akşam çarpışmaya başlıyor. Bir de beklenti olayı var ki ben buna çok karşıyım. Günümüz evliliklerinde genç kızlarımız, eşleri eve gelirken çiçek alsın, her akşam yemeğe çıkarsın, gezdirsin, eğlendirsin istiyor. Ama bu her zaman mümkün olmuyor. İnsan mutlu olmak istedikten sonra, sabah uyandığında perdeyi açıp güneşi gördüğünde “Bugün de hava ne güzel”, “Gökyüzü ne kadar güzel görünüyor” diye bile mutlu olabilmeli. Her zaman mutlu olmak için mutluluğu karşı taraftan beklememek gerekiyor. Bir gün karşı tarafınızdaki kişi sizi bırakıp giderse, yıkımınız daha büyük olur. Kısacası bırakıp giden kişiyle mutluluğunuzu bağdaştırırsanız mutluluğunuz da gider.
EN AĞIRI PSİKOLOJİK ŞİDDET
Şiddet mağduru kadınlara neler söyleyebilirsiniz? Ne yapmalılar?
Dediğim gibi ben bu konuda uzman değilim. Ama şiddetin hafifletici hiç bir sebebi yok. Sinirlenmiştir, bir keredir, bir daha asladır, çok pişmandır gibi hafifletici hiçbir sebebi yok gözümde. Şiddet bir tek el kaldırma, moraran göz veya kırılan burunla da belli olmaz. Psikolojik şiddet denilen bir durum var ki evlerden ırak. Kendinizi en yetersiz hissettiğiniz anlarda sizi depresyona doğru sürükleyen, yanlış yapma korkusu yüzünden devamlı yanlış yapan ve lafla, sözle, aşağılama ile şiddete maruz kalan kadınlarımız var. Benim onlara diyecek tek cümlem: “Kadın hiç bir zaman güçsüz değildir, sadece biraz yorulmuştur ve dinlenmeye ihtiyaç duymuştur”dur. Kendi gücünüzü görebilmeniz için bazı anlarınızı noktalamalısınız ki, yeni hayatınıza başlarken büyük harflerle başlayabilesiniz.
YUMURTA SATARAK FENOMEN OLDUM
Sizi Instagram fenomeni olarak biliyoruz, biraz bu süreçten bahsedebilir misiniz? Nasıl fenomen oldunuz?
Ben aslında nasıl fenomen oldum bilmiyorum. Bundan 3 yıl önce küçük kızım ek gıda dönemine geçtiğinde Instagram’da bir sayfa açıp yaptığım mamaları oraya koyuyordum. Hatta öyle ki, ilk zamanlar beni takip eden tanımadığım kişileri engelliyordum. Sonra bir gün bir mesaj geldi ve “Kızınıza yaptığınız yemekleri detaylı anlatır mısınız?” diyordu. Derken sayfayı açıp her gün yemek tarifleri atarak sayfam 1 ayda 10 bin kişiye ulaştı. Ama asıl keşfedildiğim resim, Babalar Günü’nde eşim ve kızlarımı çektiğim bir resimle oldu. Bir gecede 50 bin takipçiye ulaştım. Büyük kızım benim ilk evliliğimden olan çocuğum, eşim ona hep “Cennet kapım” der. İkisinin arasındaki sevgi herkesin dikkatini çekti ve ben bugünlerde 430 bin takipçiye ulaştım. Daha sonra eşime maddi yardımda bulunmak için bir firmadan yumurta alıp yumurta satarak fenomen oldum.
BENDEN ANCAK “INSTAANA” OLUR
Sosyal medyada popüler annelere “instamom” deniyor. Instamom olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
Ben aslında bu tabire pek uygun değilim. Çünkü İnstagram’da gördüğünüz “instamom”lar çok mükemmeller. Onların evleri hiç dağılmıyor, tertemiz, çocukları hiç huysuz değil. Eşleri de ideal eş, pek mutlular hiç tartışmıyorlar. Oysa bizim ev böyle değil. Benim çocuklarım gece uyumuyor, iştahsız bir kızım var yemek yedireceğim diye bir amuda kalkmadığım kalıyor. Evimi hiç söylemiyorum, yastıklarım hiç koltukta durmuyor; hep yerde. Oyuncaklar mı? Ah oyuncaklar her yerde. Geçenlerde buzdolabından ayıcık çıktı. Kim bilir kaç gündür oradaydı. Aslında Başak burcuyum titiz olmam gerekir ama neden bilmiyorum Başak burcunun dağınık olanı düşmüş payıma. Eşim tipik bir Türk erkeği, hafta sonu ekmek alma bahanesiyle arkadaşlarıyla kahveye gider, evde olduğu sürede de ya elinde kumanda vardır ya da koltukta uyur. Yine de iyi adamdır. Yani diyeceğim o ki benden olsa olsa “instaana” olur.