Din nedir? korkuyla ve baskıyla öğretilebilecek ve sevdirilebilecek bir değer midir? Biz anne ve babalara bu konuda düşen görevler nelerdir? Ramazan ayı gelince özellikle din eğitimi çocuklara nasıl verilmeli konusunu yazmak istedim.
Amacımız sevdirmek mi? Korkutmak mı?
Yaşamımızda bir çok değer bulunur. Din, vatan, aile, gibi kavramlar en kutsal değerlerimizdendir. Peki çocuklarımıza değerlerine sahip çıkmasını ne kadar öğretiyoruz ve sevdiriyoruz? Kutsal dediğimizde aklımıza ilk gelen duygu nedir? Saygı, sevgi, korku… Din etiği üzerinden değerlendirme yapalım. Çocuklarımıza öğretmek ve hissettirmek istediğimiz her şey ondan önce bizde var olmazsa ne kadar yol kat ederiz. Allah dediğimizde kalbimize yerleşen duygu huzur, devasa bir saygı, aidiyet mi, yoksa sadece bir korku mu? Yetiştirilme biçimine göre değişmekle ve genellememekle beraber bir çok ailenin çocuklarını din kutsalı üzerinden korkuttuğunu ancak bu şekilde gerçek anlamda bir inanışın gerçekleştiğine inandıklarını biliyor muyuz? Yalan söylersen cehenneme gidersin, namaz kılmazsan ALLAH seni sevmez gibi sarf edilen sözler yakınlaştırmaz, sadece çocuklarımızın üzerinde müthiş bir korku hegemonyası oluşturur. Baskıyla eğitim nasıl ki bir noktadan sonra sızıntı oluşturursa. Onları yetiştirirken uyguladığımız doğru sanılan yanlışlar doldurduğumuzu sandığımız küpün diğer tarafından akıp gitmesine neden olan tahribatlardır. Saygı duymak kolaydır ama sevmek zor olandır. Sevilen her şeye karşı istisnasız saygıda duyulur ancak saygı duyulan her şey tam anlamıyla sevilmeyebilir.
Yanlış öğretilerin çocuklarımızda ki sonuçları…
Yapılan zorlamalar, uygulanan baskılar zamanla çocuklarımızda yanlışlıklar silsilesini doğuruyor. Ya da ilerde kendi fikrinden olmayan her insana karşı kutuplaştırıcı bir tavır sergilemesine neden oluyor. Kendinden olmayana karşı olan hoşgörüsü, anlayış derecesi gittikçe azalıyor. Sonucunda ise kimsenin değerlerine, kutsalına saygısı olmayan, insanlara sadece insan olarak bakan değil, insanlara fikirleri doğrultusunda yaklaşan ya da iten bireyler boy gösteriyor. Baskı sadece bireyin içindeki basıncın dozunu arttırır. Ve zamanla bu şekilde oluşan her düşünceyi reddeder. Reddetmekle kalmayıp etrafını da bu yüklemeden sorumlu tutar. Son derece hızla ve sabırsızlıkla yaptığımız her davranışın muhtemel sıkıntılarını yaşıyoruz zaman zaman. Yemeği hızlıca yedikten sonra midemizde müthiş bir ağrı hissederiz, bünye hassassa kimi zaman dışarı atarız. Ancak yavaşça sindirerek yersek hazmetmemiz ve bünyemizin kabul etmesi çok kolay olur. ancak şu var ki lezzeti damağımıza dokunan şeylerden tat alırız. Din değeri de bunun gibidir. Ancak irade bilinç ve sabırla en önemlisi sevgi yoluyla aşılanacak bir sistemdir. Ebeveynler olarak bizim görevimiz çocuklarımıza karşı duyarlılıkla yaklaşıp dini korku aracı olarak değil, aksine içindeki boşluğu tamamlayarak, muhabbetle yaklaşacağı bir şekilde sunmak.
Anne ve baba olarak nasıl yaklaşmalıyız?
Sevgiyle insanın kalbine nakşedilen hiçbir tohum yoktur ki filiz vermesin. Hele ki böylesine güzel bir hoşgörü dinine sahipken. Sabrı, sevgiyi, saygıyı, kendinden zayıf olanlara merhameti, insana sadece insan olduğu için değer vermeyi ve bir çok güzel ahlakı barındıran kutsala sahipken… Bizim görevimiz ise sadece hazır şekilde önümüze konulan balı onlara acı şekilde sunmak yerine olduğu gibi verebilmek. Sonrasında ise istediğimiz direktiflere göre değil aklına ve gönlüne göre hareket etmesini sağlamak. Sadece dini vecibelerini yerine getirmek noktasında değil, hayata yaklaşım tarzını belirleyecek olan kaideleri biz anne babaların tavrı belirleyecektir.