Sosyal mesafe derken, duygusal mesafeleri açmayın!

0
1112

Hayat son dönemlerde ne kadar da hızlı akıyor değil mi? Herkesin gündemi hızlıca değişiyor, her gün durağan gibi görünse de bir sürü haberle kimi sarsılıyoruz kimi gülüyoruz kimi de tuhafsıyoruz. Son dönemler gerçekten de çok ilginç. Astrologlar, çeşitli gezegenlerin konumundan bahsederken; bazıları bunu dünyanın bu kadar nüfusu kaldıramayacağına bağlıyor. Herkesin belki de birleştiği tek bir nokta var: Kimin aklına gelirdi koskoca kentlerin koskoca hapishaneler haline dönebileceği? 

Eski hayatımız şimdi lüks oldu…

Ne kadar da gelişigüzel yaşıyormuşuz hayatı. Misal ben… İşe gittiğimde sabah 07.30’da, ilk işim koca bir karton bardak kahve almak ve o kahveyi son damlasına kadar içmek olurdu. Şimdi öyle kahveler nerede? Her sabah kızlarla sarılıp, öpüşür bir gün öncenin muhasebesini yapardık. Tüm gün herkesle can ciğer kuzu sarması şekilde tokalaşıp, kimiyle uzun uzun sarılıp işimize gücümüze bakardık. Her gün yüzlerce insanla yüz yüze gelip konuşmak… Ne büyük lüksmüş meğer! Akşamları spor salonuna gidip saatlerce spor yapmak… Dışarıda arkadaşlarla buluşup kahve içmek… Bunlar nasıl nimetmiş bize! En son 8 Mart’ta yaptığım aklıma geliyor. Çocukları alıp bir sirke gittim. Yüzlerce insanla yan yana gösteri izledikten sonra bir AVM’de hem de hiç bilmediğim bir restoranda hunharca pide yedik. Üzerine eve gelip üzerimi değişip spora gittim. Ve sonrasında olanlar oldu… Koronavirüs geldi, hayatlar bir anda değişti!

Evlere çekildik, işlerimize gidemedik. Evden neler yapabileceğimizi düşündük, evden çalıştık. Gecemiz gündüzümüze karıştı. Günde 3 ana, 3 ara öğün yapıyorken; evin içinde öğünlerimiz düştü. Sonra marketler… Normalde 20 dakikada yapılan alışveriş süreleri, sosyal mesafeyle 1.5 saatlere çıktı. Bankalarda kuyruklar uzadı, fırınlarda ekmek almak için dakikalarca beklemeye başladık. Sonrasında eve geldiğimizde ayrı bir tören… Kıyafetlerini çıkar, aldıklarını yıka, sirkeli sulara batır… Saatlerimizi yemeye başladık ve zaman hızla akmaya devam etti böylece…

Duygusal mesafeye dikkat!…

Sosyal mesafe dedim. Sosyal mesafeyle birlikte, duygusal mesafeler de başladı yavaş yavaş. Donuklaştık, her şeyi bilgisayardan cep telefonundan halleder olduk… Mesafeler uzadı, uzadı ve uzadı… Sevdiklerimize laf anlatamaz olduk. Bu öyle bir süreç oldu ki, yakınlaşmak gerekirken herkes birbirinden koptu… Kalabalık iftar sofralarımız sadece çekirdek ailemizden ibaret oldu. Uzaklaştık… Ve uzaklaşmaya devam edeceğiz… Değişmeyen tek şey bencilliğimiz oldu bence. Bencillik evet… Herkes, “Ne zaman çıkacağız?” demek yerine “Ne zaman çıkarsam ortalığın anasını ağlatacağım” demeye başladı… Dedim ya, sosyal mesafe duygusal mesafeyi de açtı artık. Ve herkes kendi kendisinin derdine düştü, duygusalsan kendine, üzülüyorsan sadece kendine.

Bir varmışız, bir yokmuşuz…

Oysa ölüm var dünyada… Gerçekten iki günlük dünya… Bugün varız, yarın yokuz! Bir varmış, bir yokmuş! Bir gün kendinizi düşünüp, bencillik ettiğiniz birileri bu dünyadan göç edip gidebilir. O zaman da duygusal mesafe yapabilecek miyiz? O zaman da “Ama o öyle yaptı, ne çıkarcı insanmış”, “Aman yarabbi bu bana yapılır mı?”, “Sırtımdan vuruldum”, “Bir daha onu asla görmek istemiyorum” diyebilecek miyiz mertçe?

Hemen hemen herkeste şu yaşadığımız süreçte bir sıkılmışlık var elbette. Herkesin ruhu daralıyor ama lütfen herkes kendi derdine düşmeden önce karşısındakini de düşünsün. Karşıdaki ne diyor, ne düşünüyor, niyeti ne? İnanın bu hiç zor değil. Bunu analiz etmek çok zaman da almaz. Bencilce davranmak, kaybettirir. Bir anlık öfkeyle kalkıldığında, ömür boyu vicdan azabı çekebilirsiniz. Oysa birbirinizin kötü yönlerini görmek yerine, iyi yönlerini görmek gerekir bazen. Ve insanların içini okumaya çalışmak, olayların dışarıdan göründüğü gibi olmadığını fark etmek statü katar insana… 

Artık anlamaya çalışıyorum…

Ben bu süreçte en çok kızdığım, en sinirlendiğim, beni en çok öfkelendiren her kim varsa onu anlamaya çalıştım. Onlarla ilgili fikirler ürettim ve bu süreci içsel dünyamda olumlu bir hale getirdim. Eskiden sinirlendiğim şeylere bugün sinirlenmediğimi fark ettim. “Olabilir”, “Böyle düşünmüştür”, “Bu da onun fikridir” demeye başladığımı gördüm. Ruhsal olarak artık vicdanen çok rahatım…

Her neyse… Kısacası… Sosyal mesafeyi açtık ama duygusal mesafeleri açmayalım… 

Önceki İçerikÇocuklarda bağışıklık sistemini nasıl güçlendirebiliriz?
Sonraki İçerikKoronavirüs cinsel yolla bulaşır mı?
Begüm Çelikkol
1983 yılında İstanbul’da doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi yine İstanbul’da bitirdim. 2001 yılında Ege Üniversitesi’nde Radyo, TV ve Sinema eğitimi aldım. Okul sürecinde staj yaptığım ATV’deyken hemen yan binası Habertürk’e bakıp, “Okul bittiği zaman buraya işe girsem keşke” diyordum. Okul bitti ve ben sektörel dergiler yapan Trixi Medya Grubu’nda 3 derginin içerik editörlüğünü 6 ay üstlendim. Ama hayalim çok gecikmedi ve 1,5 sene rötarla bir tesadüf eseri Habertürk’te buldum kendimi. Habertürk’ün Web sitesinde tam 6 sene çalıştım. Sağlık, ekonomi, gezi alanlarına baktıktan sonra Yeni Şafak Gazetesi’ne geçtim. Burada da hem gazetenin sağlık editörlüğünü yaptım hem de kurumun web sitesinde haber editörlüğü yaptım. Burada ayrıca gazetenin Pazar ekine sağlık haberleri yaptım. Ayrıca kuruma ait olan SkyRoad dergisinde sağlık haberleri yazdım. Kurumun internet sitesinde yayınlanan Dönüm Noktası isimli programı sundum ve web sitesine yönelik haberlerde perfore okudum. Sağlık branşıyla tanışmam ise Ege Üniversitesi’nde oldu. Okulun haber ajansında çalıştığım süreçte, okulun tıp fakültesindeki pek çok vaka haberine imzamı attım. O süreçte organ bağışı kampanyasını yürüttük çalıştığımız ekiple. Sonrasında da sağlık branşını sevdim ve bu alanda devam ettim. Daha fazla insana dokunmam gerektiğini düşündüğümden gazetecilik hayatımı sonlandırıp özel bir hastanenin medya departmanında geçtiğimiz sene Haziran ayında işe başladım. Bu süreçte iki kez anne oldum. Mustafa Kemal adında bir oğlum, Ela adında bir kızım var. Yani hem iş hem annelik kariyerime devam etmekteyim. Sizlere de pek de beceremediğim annelik kariyerimden bahsedeceğim.

Bir Cevap Yazın