Merhaba Anne Bebek Kulübü okurları… Kendimi size kısaca tanıtmak ve konuya direkt olarak girmek isterim. Ben Begüm Çelikkol. 1983 İstanbul doğumluyum. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, TV ve Sinema Bölümü mezunuyum. Kariyerimde sırasıyla Habertürk ve Yeni Şafak gazetelerinde çalıştım. Üniversite döneminde de daha sık üniversitenin tıp fakültesiyle ilintili sağlık haberlerini yapmaya başladığımdan mütevellit habercilik anlamında branşım sağlık oldu. Tabi, gazetecilik her şeyi yaptırmayı gerektirdiğinden ekonomi, gündem, seyahat gibi branşlarda da çalışmalarım oldu. Kariyerimi bir kenara atıyorum ve size buradan 4,5 senedir anne olan beni ve deneyimlerimi anlatmak istiyorum. Sevgili arkadaşım Nurhan Demirel ile uzun yıllardır tanışırız, pek çok çılgınlıklar yapmışlığımız vardır. Geçenlerde yeni işyerime ziyarete geldiğinde onunla Anne Bebek Kulübü hakkında konuştuk. Ve canım Nurhan’a ben de burada yazmak istediğimi söyledim. Birkaç denemeden sonra ve güzel Nurhan’ın desteğiyle karşınızdayım.
Bu yazıyı okuyanlardan bazıları “Bu nasıl bir anne?”, “Böyle annelik mi olur?” diyebilir. Açıkçası hislerimi kendi kendime konuşurken sesli biçimde dile getirdiğimde, “Acaba ben gerçekten bir anne miyim?” sorusunu kendime çokça kez yönelttim. Sonrasında birkaç arkadaş, birkaç abla ile konuşunca anormal şeyler düşünmediğimi; benim gibi birçok kişinin olduğunu görüp düşüncelerimi farklı ortamlarda sesli sesli dile getirebildim.
Hemen hemen birçok kişi anneliği, “Ahhh ilk hamile olduğumu öğrendiğimde içim içime sığmadı, Allah’ım o ne değişik bir duygudur” diye anlatırdı çevremde. 2013’ün Kasım sonunda hamile kaldığımı anlayarak doktora göründüm ve sonuç hamileydim. Ama hiç değişik bir duygu yaşamadım. Yaptığım ilk şey annemi aramak oldu, sağ olsun 7’den 70’e herkese duyurduğu için bir telefon yağmuruna tutuldum. Sonrasında hamilelik, annelik sohbeti yaptığım herkes “Doğumda kucağıma aldığım an dünyam değişti” diyordu. Ben hamile kaldığımda bunun normal bir süreç olacağını düşünüp, kendi kendimi telkin ettiğimden midir nedir gerçekten bir şey anlamadım. Sonrasında doğum zamanı geldi… Çok garip bir şekilde sancı çekmedim, sadece sancı çeker gibi yaptım. Etrafımdakiler, “Ne biçim ana bu” demesinler diye, ağrım var gibi davrandım ama ağrım olmadı. Yaklaşık 17 saatin sonunda doktorum doğumhaneye gidebileceğimizi söylediğinde biraz içimde korku oldu ama o da “Masada kalır mıyız, acaba sağlıklı olacak mı?” sorusu şeklinde devam etti.
26 Ağustos 2014 günüydü ve saat 16.45’tü oğlum geldiğinde. Sesini duyamadım, filmlerdeki ya da izlediğim doğumlardaki gibi değildi. Ağlamıyordu. Hani doktor poposuna vurur ağlama sesi gelir ya, doğumhanede büyük bir sessizlik oldu doktorum “Doğdu” dediğinde. Sadece, “Neden ağlamıyor?” dedim ve ben ağlamaya başladım. Sonrasında oksijen verdiler, sesini duyunca rahatladım ama anlatılan “Ahhhh dünyam değişti” durumu da olmadı.
Derken emzirme süreçleri geldi, herkes “Sütün var mı?”, “Sütün yeterli mi?”, “Ne kadarda bir emziriyorsun?”, “Bu çocuk aç”, “Helva ye, dereotu tüket” gibi cümlelerle deyim yerindeyse ömrümü yedi. 4 ay böyle sürdü geçti ve ben ikinci kez hamile kalmıştım. Bu kez de duygularım değişmedi. Yine aynı soğuklukla 9 aylık yeni serüvenimi tamamladım.
O aralarda birkaç anne, birkaç arkadaşla konuşurken onların da benimle aynı hisleri taşıdığını öğrendiğimde “Demek ki olabiliyormuş” dedim. Ben anneliğimi doğum ya da emzirme sürecinde anlamayanlardanım. Ne zaman hasta olmaya başladılar, acil servislere gittik beraber o zaman anne olduğumu fark ettim. Hatta benim küçük kızım havale geçirdiğinde herkes “Tek başına havale geçiren bir çocuğu, akşam trafiğinde sağ salim hiçbir şey olmadan hastaneye yetiştirdin; sana helal olsun” dediği zaman anladım anne olduğumu ve benim onlara yetebildiğimi. Ve yine kızıma bir hastalık teşhisi konulduğunda, ki bu sürece başka bir yazıda değineceğim, herkes “Çocukların çok şanslı böyle bir anne olduğun için” demişti.
Ben aslında soğukkanlı biri değilimdir, aksine tez canlı, her şey hemen olsun, hemen yapalım, şimdi gidelim diyerek spontan yaşayan biriyim. Hatta bu huyumdan dolayı pek çok kişinin tepkisini alıyorum ama kafama koyduğum şeyi anında yapmazsam içim rahat etmez, uyuyamam. Ama söz konusu çocuklar olunca bir anda soğuk, yavaş, sakin biri oluyorum. Ben anne olduktan sonra iki kimliğe büründüm gibi. Birincisi henüz 23 yaşında okuldan yeni mezun, hayata karşı hevesli, sürekli plan kuran Begüm. İkincisi 45 yaşında soğukkanlı, panikten uzak, iki çocuk anası, sakin Begüm.
Neyse hanımlar, demem o ki diğer kadınların abarttığı gibi bir süreç olmuyor anne olunca. Bu birincisi… Sanki abartıldığında daha iyi anne olunacak diye bir kural da yok, bu da ikincisi… Akışına bırakın, sakin kalın, korkmayın. Siz ne kadar sakin olursanız çocuklar da o kadar sakin ve mutlu oluyor. “İki çocukla nasıl idare ediyorsun?” diyenlere önerim tam anlamıyla budur: Sakinlik, abartmamak, paniklememek.
Sevgiler…