Her çocuk ebeveyninin yanında dilediği kadar şımarır, ben de şımarırdım elbet çocukken. Sadece çok hasta olduğum zamanlarda doktorum sabah-akşam iğne verdiği zamanlarda. Bizim buralarda o zamanlar fazla eczane yoktu. Koskoca mahallemde sadece 2 tane vardı. Biz de Nurdoğan amcanın eczanesinde yaptırırdık iğnelerimi ve o eczanede çok değişik ürünler görürdüm. Mickey Mouse, Donald Duck figürlerinden şampuanlar en dikkatimi çeken şeylerdi ve anneme her iğne olduktan sonra bu şampuanlardan aldırırdım. Benim çocukluğumda market ürünleri çok azdı. Hepimizin çocukluğunda olduğu gibi. Mesela benim en büyük keyfim Aydede bisküvisi eşliğinde bir kutu süttü. Onda da annem bir paketi önüme koymazdı. 5 tane bisküviyle yetinmeyi bildiğimiz zamanlardı. O dönemde çocuk olanların hepsi de aynıdır eminim.
Dışarıda hamburger yememiş çocuklarım
Şimdilerde paketli ürünlerin sayısı almış başını gidiyor, çocuklar neye saldıracağını şaşırmış halde büyük marketlerde bir oraya bir buraya koşturuyor; hatta bazı çocuklar bu ürünlerden almak için kendisini yerden yere atıyor. Anne babalar da çocuklar sussun diyor alıyor bu ürünleri. Çocukları susturmanın bir yolu olarak görülen paketli gıdalar arasına her gün yenisi katılıyor. Ben şanslı bir anneyim sanırım ki hiç böyle bir manzarayı yaşamadım. Yani çocuklarla rahat rahat markete, pazara ya da alışveriş merkezine gidebiliyorum. Ev yapımı dışında hiç hamburger ya da ona benzer yemeklerden yemiş değiller ve hiç de istemediler. Çocukların doktoru namı-ı diğer ‘Cem Amca’ları ile her muayene esnasında konuşuruz. Ek gıdaya geçişlerinde de, “Çocuklara paketli gıdaları siz vermezseniz kendiliğinden istemezler. Dilerseniz ek gıdaya ilk meyveyle değil, patates, havuç, yoğurt ile başlayalım” demişti. Herhalde bundan sebep benim çocuklar hiç bu gıdaları istemiyor, bir yerde karşılaşırlarsa tadıyorlar sadece. Yani biz ek gıdalarımıza elma püresiyle değil de direkt sebze püreleriyle başladık. İnandırıcı gelmeyecek ama bizim marketlerde ana alışveriş noktalarımız dergi ve kitap bölümleri olur ve oralarda kendilerini yerden yere atarlar. Dışarıda yemek yememiz gerekiyorsa da yediğimiz yerler bellidir, yiyeceklerimiz de ızgara köftedir veya kuru fasulye-pilavdır. Pek çok arkadaşım çocuklarla esnaf lokantalarına gittiğim için de benimle dalga geçerler. Varsın geçsinler… Neyse şimdi gelelim temel konumuza…
Palm yağlı katkısız kekli marsmellowlu tatlı
Son zamanlarda pek çok annenin sosyal medya hesaplarında bir ürün dikkatimi çekiyor. Ve anneler, “Katkısız atıştırmalık” diye hesaplarında bu tür ürünleri paylaşıyor. Allah aşkına ev yapımı dışında katkısız atıştırmalık mı olur? Bu katkısız atıştırmalık içine baktım, içinde yok yok. Palm yağı, soya lesitini, glikoz gibi gibi pek çok maddeyle karşılaşınca “Bu nasıl katkısız atıştırmalık” diye sordum kendime. Çocukların elinde bu ürünlerle çekilen fotoğrafları, “İçimiz rahat, sağlıklı atıştırmalığımız var” sözlerini görünce benim içim hiç rahat olmadı. Yurtdışından gelen Marshmallowlu gıda çok mu katkısız oluyor? Ya da şöyle sorayım, yurtdışından geldiği için mi katkısız oluyor? Yahu, Marshmellow’u evde yapmayı denesek yoğun şeker, jelatin almak zorundayız. Bu çok mu zararsız oluyor ki? Neden bahsettiğimi birçoğunuz anlamışsınızdır.
Çocukları öldürmeyin!
Benim gittiğim Gastroenteoroloji doktorum ile zamanında karaciğerim ile ilgili ufak bir problemde konuştuklarımızı yazıyorum size: Begüm, kesinlikle paketli abur cubur ürün yememelisin. Kaynağını bilmediğin bitkisel çayları tüketmemelisin. Kafana göre ilaç kullanmamalısın. Bunlar karaciğerini hırpalar. Sonra paketli ürünler konusuna girdik biraz ve “Anneler çocukları sussun diye gidip bu ürünleri alıyorlar. Çocukları tamamen susturacaklar” cümlesini kurduğu an oturduğum yerden sıçradım. Doktorum ekledi, “Çocukları elimizle hasta ediyoruz”. Şimdi bu cümleleri duysanız ne yaparsınız bir anne olarak? Biz çocukken böyle şeyler yoktu, bir leblebi tozumuz vardı. Bir de sokakta oynarken ev yapımı salça sürülmüş ekmeğimiz. Sağlıklıyız ama değil mi? Geleceğe geldiğimizde çoğumuzda grip nezle dışında bir sorun yok. Bu ürünler çocukların karaciğerini büyütüp, yağlandırıyor; böbreklerini etkiliyor, kalbini etkiliyor… Obeziteye neden oluyor. Neden bunları bildiğimiz halde veriyoruz zorla çocuklara? Neden çocukları reklam malzemesi yapıyoruz ki? Onlar da bizim gibi anne keki, anne poğaçasıyla büyümüyorlar? Kolay geliyor parasını verip almak, emek vermemek evde.
Ev yapımı poğaça
Tamam hepimiz çalışıyoruz, ekonomik durumlar belli. Evde değiliz. Ama çok mu zor bir poğaça hamuru yoğurmak, bir kek karıştırmak Nil Karaibrahimgil’den “Sana kek yaptım” şarkısını dinleyip keyifli keyifli. Bilmem bana zor gelmiyor. Sabahtan akşama kadar çalışıyorum ben de. Eve geldiğimde benim de dinlenmeye ihtiyacım var ama mutfağa giriyorum annemle birlikte, çocuklara ne pişirelim ne yesinler diye menü oluşturuyoruz ve uygulamaya geçiyoruz. Şükür ki sebze seviyorlar, et yiyorlar, yemek seçmiyorlar. Ve kan değerleri çok normal. Mesela hiç takviye ürün kullanmadık bugüne kadar. Ne bileyim B12, Demir ihtiyaçları olmadı. Ben mutfakta bir şeyler yaparken onları da sürece dahil etmeyi seviyorum. Kurabiye yapıyorum, şekillerini onlar veriyor. Poğaça yapıyorum ve onlara “Siz önemli gurmelersiniz. Tadım yaparsanız beni şereflendirirsiniz” diyorum. Hemen görevlerini yapıyorlar. Bizim hala ev sofralarımız eski kafa. Her şey ev yapımı. Zaman istenince oluyor.
Bizim abur cubur listemiz
Bugün de markete gittik oğlumla. Oğlumun seçtiği abur cubur ürünleri sıralıyorum size: Çiğ badem, kayısı, kuru üzüm, ceviz. Hepsi bu kadar. Anneye de tulum peyniri, zeytin, Türk kahvesi. Sonra koştura koştura eve geldik birlikte. Herkes reklam derdinde olduğuna göre ben de mizansen yapmak istedim. Benim oğlanı aldım bir abur cubur reyonunun önüne koydum ve fotoğrafını çektim. O saniyeden sonra doğru kuruyemiş bölümüne gittik. Peki biz bu akşama ne mi yiyeceğiz? Kuru fasulye ve pilav. Belki yemekten bir iki saat sonra badem kayısı keyfi yaparız birlikte. Kızımda da durum farklı değil. Evde kek yapsam bile, içine bal ya da pekmez eklesem bile tatlı sevmiyor. Hatta “Nefret ediyorum” diyor. Bir yediği bitter çikolata. Ona da ses çıkarmıyorum. Oğlan biraz daha meyilli değişik tatlar denemeye ama onun da dikkatini kitaplara vermeye çalışıyorum. Bir kitapçıda ya da marketin kitap reyonunda önce kendisine kitap seçiyor, sonra “Sen de almalısın” deyip bana da seçiyor. Evde de küçük kızımın izin verdiği ölçüde birlikte okumaya çalışıyoruz. O sıralarda aklımıza bir şeyler yiyelim, içelim konusu gelmiyor.
Yemek programları candır
Sadece kendi çocuklarımda değil, kuzenim var 24 yaşında bugüne kadar asitli içecek, meyve suyu içmiş çocuk değil. İnanın olabiliyor. Ben bir gün bile o çocuğun elinde cips paketi görmedim, çikolata görmedim. Biz de ağabeyimizin izinden gidiyoruz. Oğlumun gittiği kreşte her Pazartesi sürpriz günü. Öğretmenimiz de sürekli uyarır, “Çocuklar için sade süt dışında başka içecek getirmeyin” diye. Takdir ediyorum onu da. Okul çocukları için de bir önerim, fazla harçlık vermeyin kantinlere çeki düzen gelene kadar. Bunu da cimrilik olarak algılamayın. Marketlerde evin temel ihtiyaçları dışında kitap reyonlarına yönelin, dergilere bakın. Televizyon izleyecekseniz yemek programlarına bakın, belgesellere bakın. Mesela bizim favori programımız “Arda’nın Mutfağı”dır. Onun yaptıklarını kendi mutfağımızda deneriz, afiyetle yeriz. Belgeselleri konuşarak izleriz. Siz de böyle şeyler yapabilirsiniz. Çocuğun dikkatini neye verirseniz, o da oraya yönelir.