Günümüzde kadınlar ekonomik bağımsızlığını ve korumak ve yıllarca emek verdikleri mesleklerinden kopmamak adına, çocuk sahibi olduktan sonra da çalışma hayatlarına devam ediyorlar. Ancak aşırı sorumluluk yüklenme ve bu sorumlulukların hepsini kusursuz bir şeklide yerine getirme çabası, çalışan annenin yaşamına bazı zorluklar getiriyor. İşte çalışan anne olmak ve zorlukları…
Anne olmak her kadının en doğal hakkı. Ancak içinde bulunduğumuz çağda kadınların istedikleri eğitimi alıp iş dünyasında kendilerine yer edinmeleriyle birlikte, anne olmak isteyen kadınların bu isteklerini bir süre askıya aldığına şahit oluyoruz. Çalışma hayatı ile anneliği bir arada yürütmek isteyen kadınları ise, çocuk bakıcısı arayışı, aşırı sorumluluk yüklenme, zihinsel ve bedensel yorgunluk ile suçluluk duygusu gibi problemlerle karşı karşıya kalıyorlar.
Bir bölümü ekonomik yetersizlikler, bir bölümü ise yıllarca emek verdikleri işlerinden kopmak istememeleri yüzünden çalışma hayatı ile anneliği bir arada yürütmek durumunda olan kadınların karşılaştıkları bu sorunları çözebilmelerindeki ilk adım ise karşılaştıkları bu sorunlar karşısında bilinçli olmak…
Çocuk bakıcısı arayışı
Çalışan bir anne için çocuğunu kime emanet edecek en büyük soru işaretidir. Çocuk için uygun bir bakıcı arayışına ise genellikle doğum gerçekleşip kadının doğum izninin bitimine yaklaşıldığı dönemde girilir. Oysa çocuğa kimin bakacağı doğumdan önce anne ve babanın birlikte karar vermesi gereken bir konudur. Günümüzde anne ve babaların çocuklarına bakacak kişi ile ilgili olarak genellikle ‘akraba’ ve ‘bebek bakıcısı’ seçenekleri üzerinde durdukları görülür.
Çocuğunuza bakmasına karar verdiğiniz kişi bir akraba ise, bu kişinin çocuğunuza bakmaya gerçekten gönüllü olup olmadığından mutlaka emin olmalısınız. Burada önemli olan bir diğer nokta da, söz konusu kişiden çocuğunuza kendi evinizde bakmasını istemeniz. Eşinizle birlikte çocuğunuza bakacak kişiyle açıkca konuşarak, çocuğunuzun bakımı ve eğitimi ile ilgili tüm beklentilerinizi kendisine belirtmelisiniz. Ayrıca çocuğunuz geceleri ve hafta sonları mutlaka sizinle kalmalıdır.
Eğer çocuğunuzun bir bakıcının gözetiminde büyütülmesine karar verdiyseniz, söz konusu kişinin çocuk bakıcılığı için gerçekten yeterli ve uygun olduğundan emin olun. Bir bakıcıdan neler istediğinizi sıralayın ve önceliklerinizi belirleyin. Bu kişinin çocuğunuza kendi evinizde bakmasını sağlayın. Bakıcınızın yatılı kalması ve siz evdeyken de çocuğunuzla ilgilenmesi uzmanlar tarafından doğru bulunmuyor. Geceleri ya da hafta sonları çocuğunuzun sizinle yalnız kalması çok daha sağlıklı. Bu nedenle bakıcınızın yatılı kalmayarak sadece siz işten dönene kadar çocuğunuzla kalması çok daha doğru olacaktır. Eşinizle birlikte, bakıcının çalışma düzenini ve iş tanımını önceden belirleyin; çocuğunuzun bakımı ve eğitimi ile ilgili tüm beklentilerinizi söz konusu kişiye açıkça belirtin. Bakıcınızı mümkünse evinde ziyaret edin ve çocuklarıyla ilişkisini gözlemleyin. Son olarak referans ve komşularıyla görüşün ve kendisiyle ilgili gerekli bilgileri temin edin.
Ne gibi özellikler aranmalı?
Çocuğunuz için bakıcı ararken temiz, düzenli ve dürüst, aile yaşantısının düzenli, dakik ve elinin çabuk, sevecen ve güler yüzlü, esnek ve hoşgörülü, yeniliğe ve değişime açık, sorumluluk ve inisiyatif sahibi, iletişim becerisinin gelişmiş, sabırlı, eğitimli, kendini yetiştirmiş ve bilinçli olmasına mutlaka dikkat etmelisiniz. Ayrıca söz konusu kişinin sabit fikirli, katı ve kuralcı olmaması da çocuğun gelişi ile ilgili çok önemli bir nokta. Ayrıca bakıcınızın çocuğu ya da işe devamını etkileyecek bir rahatsızlığının olmaması ve sigara kullanmaması da diğer önemli noktalar.
Çalışan annede aşırı sorumluluk sendromu
Aşırı sorumluluk yüklenmesi ve yorgunluk, çalışan annelerin en büyük problemlerinin başında gelir. Bunun başlıca sebebi evde alışılan düzene ve belli olan yapılacak işlere artık geceyi gündüze katan bir bebeğin eklenmiş olmasıdır. 24 saatlik günün büyük bir bölümünü dışarıda çalışarak geçiren bir kadının sorumluluklarına eve geldiği zaman tüm gece ilgilenmesi gereken bir bebeğin eklenmesi ise, yorgunluğu kaçınılmaz kılar. Böyle değerlendirildiğince çalışan anneler için durum gerçekten umutsuz görünüyor değil mi… Aslında değil, gerektiği gibi planlayarak iş listenizi hafifletmeniz mümkün.
Bunun için öncelikle gerek ev gerekse işte, yükünüzün arttığı dönemlerde bir süre yalnızca acil ve önemli olan işlerinizle ilgilenmeniz gerekmektedir. Bazı işleri başkalarına devretmek ya da yakınınızda bulunanlardan yardım istemek bu konuda işinize çok yarayacaktır. Örneğin henüz bebeğiniz yokken, ev işleriyle daha çok siz ilgilenmiş olabilirsiniz. Ancak bebek doğduktan sonra ev işleri konusunda mutlaka eşinizden yardım almalısınız. Aile içinde yapılacak düzenlemeler size rahat bir nefes alma olanağı sağlayacaktır.
Yükünüzün çok arttığını hissettiğiniz yerde bazı alışkanlıklarınızdan tamamen vazgeçin, bunun için kendinize önceden “vazgeçilebilirler listesi” bile hazırlayabilirsiniz. Örneğin, ev işleri için düzenli bir yardımcı alamıyorsunuz ve iki haftada bir mutlaka mutfağın dolaplarının temizlenmesini gerekli buluyorsunuz ve artık buna ayıracak zamanınız yok. Eşiniz hayatta yapmaz böyle bir işi, anneniz çok yaşlı, arkadaşınıza böyle bir şeyi teklif etmeyi düşünemezsiniz bile… O zaman bu alışkanlığınızdan vazgeçin ya da bu düşüncenizi terk edin; iki haftada bir mutlaka mutfağının dolaplarının silinmesini gerekli bulan bir kadın değilsiniz artık. Mutfak dolapları bekleyebilir, arkadaşlarınız bekleyebilir, müşteriler ve hatta müdürünüz bile bekleyebilir, ama çocuğunuz bekleyemez. İnsan yaşamında pek çok şeyden istifa edebilir herhalde, ancak annelikten istifa edemez.
Suçluluk duygusu
Dozu değişmekle birlikte hemen her çalışan annenin yaşadığı duygulardan biri de suçluluktur. Evde bakım bekleyen bebeğini bırakıp işe giden anneler, bütün günü bebeklerine gerekli ilgiyi gösteremediklerine dair suçluluk duygularıyla geçirirler. Bu duyguyu hafifletmek için öncelikle çocuğunuza iyi bir gelecek sağlamak için çalıştığınızı ve siz mutlu ve üretken oldukça çocuğunuz için de daha iyi bir örnek olabileceğinizi aklınızdan çıkartmamanız gerekiyor.
Çalışan annelerin çoğu (ekonomik zorunluluklar nedeniyle doğumdan sonra işe başlayanlar dışında) çocuk sahibi olmadan önce de, çalışan kadınlardır. Önceden çalışma hayatı olan, üretken bir kadının uzun süre evde oturması, mesleki kaygılar, sosyal ve duygusal tatminsizlikler doğurur. Oysa her çocuk mutlu, üretken, kendisiyle barışık bir anneyi, kendisi için işini terk etmiş, saçını süpürge etmiş bir anneye tercih eder. Unutmayın ki çocuğunuz sizin aynanızdır; siz mutluysanız o da mutlu olur, siz kaygılıysanız o da kaygılıdır, siz hayatla hep kavga ederseniz o da kavga eder.
İşlerinizi planlı yaparak, hiçbir şey için çocuğunuza ayırdığınız zamandan çalmayarak ve bu zamanı en verimli şekilde değerlendirerek suçluluk duygusundan kurtulmaya çalışın. Hafta sonu onunla baş başa yapacağınız bir doğa gezisi, haftanın 5 günü sabahtan akşama kadar onunla birlikte olup hiçbir şey paylaşmamaktan çok daha iyidir. Çocuğunuzla birlikte olduğunuz süre değil, bu süreyi nasıl değerlendirdiğiniz önemlidir. Bu sürenin azlığına ya da çokluğuna değil, çocuğunuzla kurduğunuz ilişkinin kalitesine ve bunu geliştirmeye odaklanmaya çalışın.
Suçluluk duygusundan kurtulmaya çalışırken pratikte sizi zorlayan durumlarla karşılaşırsınız, bunların üzerinde çok fazla durmamaya gayret edin. Örneğin; çocuğunuzu kreşe veya bakıcı annesine bırakıp işe giderken ilk zamanlar arkanızdan bir süre ağlayacaktır, bu çok doğaldır. Çocuğunuz bazen size bir yabancı gibi davranacaktır, babaannesine daha düşkün olacaktır veya bakıcı annesine “anne” diyecektir. Bunlar kuşkusuz her anneyi üzer ve suçluluk duygusunu artırır. Bu gibi durumları çocuğunuza bakan kişiye atfetmemeye çalışın, hatta çocuğunuz kendisine bakan kişiyi bu kadar sevdiği için sevinin. Bu durumları çocuğunuzun size verdiği bir mesaj olarak da algılayabilirsiniz; bu durumda da yapmanız gereken onunla daha çok birlikte olmak ve oynamak olmalıdır.