Her çocuk bir mucize değil mi?

0
1685

Ülkemizde malumunuz dizilerin ayrı bir yeri var. Toplumun büyük bir kesimi neredeyse her gün bir diziyi takip ediyor. Doğal olarak bu diziler çoğu zaman insanların bakış açısını ve yaşamlarını da etkiliyor.

Son zamanlarda adından çokça söz ettiren, tabi ki içinde “otizm” geçtiği için bizleri de ilgilendiren bir dizi var gündemde, “Mucize Doktor”. Bu dizide savant sendromlu genç bir doktor olan Ali Vefa’nın yaşamı anlatılıyor. Diziyi izleyenler otizmi konusu hakkında hiç fikir sahibi olmasalar bile arama motorlarına “savant sendromu” ya da “otizm” kelimelerini yazıp bir aratmıştır herhalde. Ben de bu dizi hakkında sizlere bir otizmli annesi ve STK temsilcisi olarak görüşlerimden bahsetmek istiyorum.

“Ne kadar otizmli varsa o kadar çeşit  otizm vardır”

Öncelikle diziyi ister olumlu ister olumsuz eleştirecek olalım, bunun kurgusal bir eser olduğunu atlamayalım. Bu noktadan yola çıkarsak eğer dizilerin bire bir şekilde gerçek yaşamı yansıtmayacağını fark etmiş oluruz.

Çok sık kullandığım, sevdiğim ve tekrarladığım bir cümle var “Ne kadar otizmli varsa o kadar çeşit  otizm vardır”. Otizm geniş bir yelpaze. Tanı aynı olsa da birçok çeşidi bulunuyor. Hepsi ayrı birer dünya… “Ali Vefa” karakterini de onlardan biri olarak kabul edelim. Bir aktörün belki bedensel, işitsel, görme ya da zihinsel engelli bir bireyi canlandırması, onun hissettiklerini hissetmesi otizmli bir birey rolünü oynamaktan çok daha kolay olabilir. Gerçekten zor bir rol ve zor bir canlandırma. Sadece onların dışa vurumlarını gözlemleyebilir veyahut iyi düzeyde bir otizmli bireyden neler hissettiğini dinleyebilir. Noktası ve virgülüne kadar bir otizmli bireyi canlandırması zaten mümkün değil. Biz ailesinde otizmli bireyler bulunanlar da, her birimizin yaşadığı otizmli hayatı birbirinden farklı değil mi?  Ortak noktalar olsa da farklı noktalarımız da çok. Ama bizi aynı yolda yürüten şey ortak paydalarımız. Otizmli aileleri bile çocuklarının düzeylerini karşılaştırıp daha ağır düzeyde olanlar, hafif düzeydeki çocukların ailelerinin kendi acılarını, sıkıntılarını ve kaygılarını yaşamadığını düşünürlerken elbette böyle bir hayali ve üstün karakteri benimsemekte zorluk çekecektir. Aileler kendi evlerinde otizmli evlatlarının öfke krizleriyle boğuşurken, kendilerinden sonraki hayatlarının kaygısını yaşarken; üstün karakter Ali Vefa’nın bir otizmli olarak gösterilmesi, asıl sorunların ve durumun yansıtılmamasından oldukça şikayetçiler haliyle.

Yaşadığımız acılar benzer …
Gelelim diziye; Ali Vefa, babasının utandığı bir çocuk, istemediği ve reddettiği. Annesinin sahiplendiği, abisinin inandığı. Çocukken hiç arkadaşı olmayan, çocuklar arasında dışlanan, okul müdürünün ve sınıf öğretmeninin istemediği… Bu konular çok mu yabancı bizlere? Ne yazık ki hayır. Benzer nice vakalar duyduk, istemesek de duymaya devam edeceğiz. Travmalar ile yoğrulan bir çocukluk, dağılan bir aile birliği… Aşina değil mi kulaklarımız bu kelimelere, cümlelere? Kendimizden parçalar yok mu bu yapbozun içinde?

Belki her çocuğumuz Ali Vefa kadar şanslı değil. Her çocuğumuzun süper yetenekleri yok. Ama yeteneklerini keşfeden, bu doğrultuda gelişmelerini, eğitim almalarını sağlayan, onlara güvenen, onları koşulsuz seven, yanlarında olan  bir “Adil Hoca” çıkıveriyor karanlığa ve umutsuzluğa inat. Tutuyor elinden ve geleceğe taşıyor.

Duyguların ve soyut kavramların Ali Vefa’da oluşturduğu karmaşayı ve anlamlandırmadaki güçlüğü izliyoruz. Çocuklarımız için de aynı şey geçerli değil mi? Çoğu zaman özel eğitimcilerin de üzerinde en çok çalıştığı konular değil mi bunlar?

Rutinler… Yatışlar, kalkışlar, görev – sorumluluk bilinci, yeme alışkanlıkları, günlük yaşam düzeni, pekiştireçler, bağlı oldukları nesneler… Hep bizden bir şeyler var aslında  Ali Vefa’da. Çocuklarımızın yalan söylemekte ne kadar başarısız olduklarını, takıntıları ile mücadele ederken ne kadar zorluk çektiklerini görüyoruz. Hayatlarının gerçekten büyük bir mücadele başyapıtı olduğunu biz zaten biliyoruz.

Aşina olduğumuz tavırlar…
Bazen bir yardım eli uzatan “Nazlı” vardır otizmli bir bireyin hayatında, onun için, onun gelişmesi için, onun öğrenmesi için tüm samimiyetini ortaya koyan, onun için çabalayan, onunla iletişim kurmaya çalışan. Bunun yanı sıra dalga konusu yapabilen, açığını arayan, kullanan “Tanju”lar da.  “Açelya” misali önce hıncını alıp sonra pişman olan da vardır, “Selvi” misali önyargısız yaklaşan da, “Ferman” misali yarasını hatırlatıyor diye kendinden uzak tutan da.

Aslında hep bizden bir şeyler var bu dizide. Sadece biz daha net  yaşıyoruz olayları, izlediğimiz şey dizi olduğu için olaylar daha süslenmiş oluyor. İşe alım sahnesi mesela, ön yargılı fikirlerin havada uçuştuğu bir sahnedir. Direk reddeden de oldu, bir şans verilmesini isteyen de, koşulsuz mücadele eden de. Kaç kapı yüzümüze kapandı sayısını bilen var mı? Kaç iş yeri otizmli bir birey çalıştırmak ister sizce? Farklı bir düşünce ile mi reddedileceğimizi düşünüyoruz? Benzer bahaneler ile kapılardan döndürüldük. Bazen bu bir iş yeri olur ama çoğu zaman da bir eğitim kurumudur. Döndürülüyoruz, alınmıyoruz ve bahaneler dinliyoruz.

Yaşadığımız sıkıntılar bitmiyor!
Bu dizide işlenenler ve yaşananlar hayatımıza çok uzak değil. Otizmli bireye sahip aileler ufak ya da büyük kopmaları, krizleri farklı farklı şekillerde yaşıyorlar. Otizmliler çevreden soyutlanıyor, arkadaşları olmuyor, zorbalığa maruz kalıyor, anlamsız bakışlarla süzülüyor, eğitim kurumları ve sınıflardan uzaklaştırıyor, üniversiteye gidemiyor, çalışmayı isteseler de çalışacak yer bulamıyorlar. Çalışsalar da gittikleri yerlerde bin bir zorlukla mücadele etmek zorunda kalıyorlar.

Her çocuğumuz Ali Vefa değil, her savant sendromlu birey de otizmli… Yaşamlarındaki benzerlik sadece varlığı aşikar olanlar.

Yıllardır otizmi farklı mecralarda farklı şekillerde anlatıyoruz. Anlatmaya da devam edeceğiz. Otizmin görülme sıklığı bu kadar artarken gündemden, gündemlerimizden düşmemesi lazım. Bu dizi ile de otizm konusu bir şekilde gündemde kalıyor. Hatırı sayılır bir izleyici kitlesine sahip. Dizi bu izleyici kitlesine erişerek, bizim seminerlerle, anlatımlarla ulaşamadığımız insanların dikkatini çekiyor, araştırmaya sevk ediyor.  Elbette bu bir kurgusal bir yapıt ve en nihayetinde beğenilme kaygısı ile çekiliyor.

Çocuklarımızın bağımsız yaşam becerilerini kazanmalarını istiyoruz
Bizim en büyük mücadelemiz ve gayemiz çocuklarımızın bağımsız yaşam becerilerini geliştirmek. Bu gelişimde toplumun desteği çok önemli. Bunun içinde toplumdaki her bireyin zihnine otizmi nakşetmeliyiz.  Toplumsal farkındalığı sağlayıp, toplumun otizm konusunda bilincini aydınlatamazsak, çabalarımız sonuca ulaşmayacak, toplumsal uyum konusunda ciddi zorluklarla karşılaşılmaya devam edilecek. Çünkü toplum ön yargılarını  yok edip otizmli bireylerle iletişimden uzak kaldığı sürece kaynaştırmanın adı hep ayrıştırma olacak kalacak. Dizide de vurgulandığı gibi önyargılar aşıldıkça otizmli bireylerden öğrenilecek çok şey var. Farklı bakış açılarının gelişimin önünü açtığı, çıkmaz sokaklardan çıkışın sağlandığı çok güzel anlatılmış. “Siz buraya ait değilsiniz” diyenlere inat yolumuzda ilerlemiyor muyuz? Onlara her seferinde yanıldıklarını göstermiyor muyuz?

Bu dizi, pek çok kötülüğün işlendiği dizilere inat temizliği ve masumluğu işlemesiyle bile alkış almayı hak edebilir. Bu dizi otizm farkındalığına destek olduğu için de alkış alabilir. Ancak otizmi “üstün” kavramıyla eşdeğer verdiği ve insanların bizim çocuklarımızı anlamlandırmada iyice kaosa sürüklediği için de eleştirilebilir. Otizm STK’ları yıllardır otizmi doğru şekilde anlatmaya çalışırken bir diziyle otizmin eksik pompalanması farkındalık açısından  ciddi tehlikeli olabilir. Buna dikkat etmek  ve gerçek bir otizm farkındalığı için bence diziye otizmi daha ağır yaşayan karakterler sokmak faydalı olur.

Otizmli ve travmalarla dolu bir çocukluktan doktorluğa uzanan yol ütopiktir. Ancak zaten her çocuk başlı başına bir mucize değil mi zaten ve ayrıca hayat nice mucizelere gebe…

Çabalarınızın mucize misali sonuçlarla taçlandığı yarınlar sizlerle olsun…

ÖNEMLİ NOT:

Geniş bir yelpazede yer alan otizm, her bireyde farklı özelliklerde ve farklı yoğunlukta kendisini gösterebilmektedir. Otizmli bireylerin gelişim düzeyleri, doğuştan var olan otizmden etkilenme seviyeleri, erken teşhis, özel eğitimden yararlanma imkanları ve daha birçok farklı sebepten dolayı birbiri ile aynı olmayabilir. Bu nedenle bir otizmli bireyin gelişim düzeyi, yapabildikleri veya yapamadıkları diğer otizmliler için kesin, yaygın bir örnek teşkil etmez.

Daha detaylı bilgi için: www.odfed.org

Önceki İçerikBebek masaji nasıl yapılır? Bebek masajının faydaları nelerdir?
Sonraki İçerikBebek ve çocuklarda kafa travması
Parin Yakupyan
İstanbul doğumludur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nden mezun olmuştur. 1988-2005 yılları arasında tekstil sektöründe finans ve muhasebe bölümlerinde yöneticilik yapmıştır. 2000 yılında doğan ikiz bebekleri kendisine yepyeni bir dünyanın kapılarını açmış ve anneliğin çok farklı ama bir o kadar da kutsal şeklini yaşamaya başlamıştır. İkizlerinden birine 2002 yılında konan otizm tanısıyla tüm ailelerin geçtiği süreçlerden geçmiştir. Şaşkınlık ve reddetme döneminden sonra yapılması gereken çok şeyin olduğunu fark ederek, tüm profesyonel ve sosyal yaşamını yeniden gözden geçirmiştir.   Tanıyı aldıktan 5 yıl sonra özel eğitim alanındaki eksiklikleri görerek, eşi Dr. Garbis Yakupyan ile birlikte hem oğluna daha faydalı olmak, hem de tüm çocuklara daha iyi hizmet sunmak için Algı Eğitim Öğretim Hizmetleri’ni ve ardından da Algı ABA Terapi Merkezi’ni kurmuşlardır. Halen bu kurumlarda yöneticilik görevine devam eden Parin Yakupyan, merkezde görüştüğü ailelere en doğru bilgileri verebilmek için çeşitli eğitim, seminer ve kongrelere katılmaktadır. ABA alanında İngiltere’den gelen ABA Uzmanı Nicola Stanley’den ABA uygulamaları konulu eğitimi almış,  ABA Uzmanı Nükte Altıkulaç’ın verdiği 5 modülden oluşan 40 saatlik eğitim seminerlerine katılmış ve ABA terapisi eğitim sertifikasını almaya hak kazanmıştır. 2002 yılından bu yana, uzun bir maratonda koşmakta olan bir anne ve bir profesyonel olarak çocukların en büyük gelişimlerinin erken tanı ve yoğun eğitim ile başarıldığına inanmaktadır.   Özel eğitim alanındaki faaliyetlerinin yanı sıra özel çocuklar için sosyal sorumluluk çalışmalarının da içinde yer alan Parin Yakupyan, 2014 yılında Özel Çocuklar Eğitim ve Dayanışma Derneği’nin (ÖÇED) kurucusu olarak, bu alandaki çalışmalarını da kurumsal olarak yürütmeye başlamıştır. Farklı gelişim özelliklerine sahip bireylerin başta eğitim olmak üzere tüm gereksinimlerine yönelik çalışan ÖÇED farkındalık ve savunuculuk faaliyetlerini sürdürmektedir.

Bir Cevap Yazın