Şimdiki uzmanlar (ne de çok biliyor onlar) çocuğunuzu ödülle cezalandırmayın dese de , biz köşeyi dönebilen güdümlü anne terliğine maruz kalarak büyümüş nesle çocuğuna ödül vermek pek de güzel bir şeymiş gibi geliyor. Aslında gibi gelmiyor, bence çok da güzel bir şey. Çünkü çocuk dediğin varlığın zaman kavramıyla biz yetişkinlerin zaman kavramının birbiriyle alakası yok, çocukların hiçbir şey için aceleleri yok, yalnızca kendi istedikleri şeyin dışında tabi. Mesela gecenin bir vakti aklına arabada unuttuğu oyuncağı gelir, “Küçük kırmızı tontik araban arabada oğlum, yarın sabah kreşe giderken oynarsın.” Dersiniz, ama Onyüzbinmilyon kere “anne alıymısın, lüpten lüpten lüpten” der ve siz pijamalarla kendinizi otoparkta bulursunuz.
Dediğim gibi çocukların hiçbir şey için acelesi yok, siz sabah 6’da kalkıp, kahvaltını ettirip, çantasını hazırlayıp evden çıkmaya hazır bir hale getirdiğiniz evladınızı, tam kurumsal kımkım giyinmiş ve topuklu ayakkabılarınızı ayağınıza geçirip kapıdan çıkmak üzereyken salonda bezini açmış kakasını karıştırırken bulabilirsiniz. Sizin toplantıya yetişip yetişemeyeceğiniz o an onun hiç umurunda değildir.
Ya da uyuyakalıp tam iki ayağınız bir pabuçta koştururken, “Hayıyy ben giyinmek istemiyoyum, yatağımın üstünde zıplıycam.” Da diyebilir. İşte o anlarda, o uzmanların dediği gibi çocuğunuzu karşınıza alıp, onun göz hizasına inerek, sakin sakin neden üzerini giyip arabaya inmesi gerektiğini anlatmak pek işe yaramayabilir. Aslında yazar burada “vakti olduğunda her şeyi sakin sakin anlatarak 2 yaşındaki veledin bunları anlayıp, peki tamam annecim” demesini beklemektedir. Ama işte teorik ve pratik her zaman uyuşmayabiliyor. Ki ben kuzu 2 yaşına gelene kadar, her şeyi kitabına uygun yapmak için o kadar uğraştım ve de uğraştım ki, çocukcağızım çikolatanın tadını bile bilmiyordu, ucundan azıcık kırıp koklatmadım bile. Hatta ilk lolipop gördüğünde ısırmaya çalıştı da “anne ben bunu yiyemiyoyuuum” diye şaştı kaldı.
Sonuç olarak, yine hemen evden çıkmam gereken bir anda, oğulcağızım, banane ben evde oyun oynıycam diye tutturduğunda, bana bir aydınlanma geldi ve eğer şimdi benimle birlikte kapıdan çıkarsan arabada ön koltuğa oturmana izin vereceğim dememle Kerem’i ayakkabılarını giymiş bir şekilde kapının önünde bulmam bir oldu. Birlikte arabaya indik, ön yolcu koltuğunda 5 dk oturmasına izin verdim (ki araba çalışmazken bile zinhar ön tarafa geçmesi yasaktı, niyeyse?) Mutlu çocuk, mutlu anne, musmutlu evden çıkıp gittik. Tabii bu mutluluk bir hafta sürdü. Bizim oğlanı ön yolcu koltuğu kesmemeye başlayıp kapıdan çıkmamakta diretmeye geri dönünce, gördüm ve arttırdım, bu sefer de sürücü koltuğuna oturmasına izin verdim. Musmutlu bir hafta daha geçti, artık bu da kesmezse bagaja oturtmayı planlıyorum.
Demem o ki, ister ödül deyin adına, ister rüşvet, kısa vadede, kesin %100 çalışıyor, uzun vadede, gelecekte psikolojisinde ne tüp hasarlar bırakır diye soranlara da çok sevgili kayınvalideciğimin pek sevdiğim sözleri ile yanıt vermek istiyorum “Tırnak kadar çocuğun psikolojisi mi olurmuş?”
ps: şekil 1A, yazının fotoğrafı, Portakal suyunu bitirirsen ördekleri kovalamana izin veririm rüşveti 🙂